Sözlük anlamıyla:

DERLİ TOPLU: Düzenli, dağınık olmayan, düzen verilmiş, düzenli biçimde.

Derli toplu ev ve derli toplu oturmakla başlayan serüven genişledikçe genişledi ve bugün yazmak eyleminin hayatıma girmesiyle birlikte derli toplu anlatım da girdi hayatıma. Bu kadar düzen bir yanıyla beni baskı altında hissettirirken diğer yanıyla da teşvik eden bir anlayışa götürüyor. Yani bir yandan mükemmeliyetçilik karakter kusurum hortlayıp ezik, silik halimi ortaya çıkarıyor; diğer yanıyla neden olmasın diye harekete geçirerek gayretçi, girişimci halime izin veriyor.

Tabii bu derli toplu olma anlayışı bana gökten zembille inmedi. Mükemmeliyetçi ve kontrolcü bir ailenin tohumu attığı kesin. Simetri ve temizlik zaafları olan bir anne, kontrolcü ve hırslı bir babanın bu tohumları attığı düşünülse bile yedi göbek meselesini de unutmamak gerekir diye düşünüyorum. Örneğin perdelerin ya da koltuk örtülerinin buruşukluğu, yana kayması bizde hala annemle sözel şiddete varan eylemlerdir. Rahmetli babaannem taklidini yaparmış bazen bu eylemleri ona aynalayarak. Annem bunu söylerken övünç duyarak anlatır, takıntısının farkında bile değildir. Terzilikte tutturduğu ‘milimine milimine’ ikilemesi yaşamının her kesitine oturmuş. Bunun olumlu özellikleri besleyen ama bir o kadar da kısıtlayıcı yanları var. Beni ilgilendiren kısmı ise; bunların hepsi bende de var.

Örneğin derli toplu oturmak da çok önemliydi bizim ailede. Anneme söylenenler ve dikkate alınması gerekenler çocuk zihnime çakıldığı gibi öyle bir deneyimim var ki resmen travma bana göre. Bacaklarımı dikip kucağımda kitap okuduğum bir gün, babam eve gelip beni o durumda görünce sinirlendi. Anneme söylenmeye başladı, bana da gidip o elbiseyi üstümden çıkarıp getirmemi söyledi. Şaşkın çıkardım getirdim. O sevdiğim güzelim elbisemi yırttı benim önümde ve bağırarak:

“Bir daha o şekilde oturduğunu görmeyeyim” dedi.

İşte böyle, her insan kendi içinde bir evren bence, keşfedilmeyi bekleyen ama bir o kadar keşfedebilirim yanılgısını besleyen. Bence olası değil, her ne kadar kendi içimde ‘anlaşılmaktan çok anlayabilmeyi nasip et’ diye dua etsem de Yüksek Gücüme. Belki kendimi keşfedebildiğim kadarıyla benzerliklere odaklanıp bir nebze olsun o ‘dünyalı’ olmanın ya da ‘insan’ olmanın ait olma duygusuna temas edebilirim. Zaman zaman bunu deneyimliyorum. O kadar! Burada kalmak ve kendi üzerimde çalışmaktan başka bir çözüm göremiyorum yalnızca bugün için.

NLP ön kabullerinden biri de budur:

“Harita arazinin kendisi değildir, biz sadece kendi gerçekliliğimize sahibiz.”

Hani ünlü düşünür demiş ya, “ ya göründüğün gibi ol ya da olduğun gibi görün”. İşte o mesele kâğıt üzerinde belki öyle düşleniyor ama alana indiğinde uygulanması kolay gelmiyor. Hele bir de sürenin kısalığı (her ne kadar günümüzde insan ömrünün uzadığı düşünülse de) ayrı baskı yaratıyor insanın üzerinde. Ulen keşfine de deyip küfürleri basası geliyor insanın.

Basası geliyor demek fazla, resmen küfürbazın teki oldum çıktım. Yadırgadığım bir tavrın içindeyim ama serbest bırakmak istiyorum ağız dolusu küfrederek. Belki de yılların getirdiği baskı var üzerimde cici kız olmanın, tekrar edepsiz kız olduğumu hatırlamak istiyorum sanırım. Fakat her ikisi de ben değilim onlar sadece benim birer parçam. Onların biri diğerinden daha az değerli değil. O yüzden birinden birinin beni ele geçirmesine izin veremem. Onların yanı sıra daha bir sürü parçam var olumlu olumsuz fark edilmeyi bekleyen. Onlarla bir bütün olabilirim ancak. Yoksa cici kız, edepsiz kız arasında gidip gelmek sadece bana iki uç arasında salınma fırsatı verir. Bu da aynı şeyleri yapıp farklı sonuç beklemek gibi bir delilik halidir. Lütfen Özlen, aklımızı başımıza devşirelim!

Ben yine aldım sazı elime kendi kendime konuşuyorum. Ya sizde durum nasıl?