Bugün bayramın ilk günü. Adsızlaştırmak adına küçük harf kullanıp ne bayramı olduğunu paylaşmadım farkındaysanız. Herhangi bir gün gibi yaşamak istiyorum artık bütün özel günleri. Kendi takvimime göre bazı günleri biraz daha fazla özenli yaşayabilirim canım isterse. Yoksa yaşanması gerekiyor diye herhangi bir günü gözümde büyütmek istemiyorum. Bunun tam tersi küçültmek de istemiyorum. Her ikisi de işime yaramıyor.

İşime yaramıyor derken yalnızca bugün için çıkarcı bir yerden konuşmuyorum. Gelişmek, büyümek adına kendime yeni bakış açıları geliştirmeye çalışıyorum. Yavaş yavaş kendi değerlerimi öğrenmeye ve onlara sahip çıkmaya özen gösteriyorum. Yenice okuduğum kitabın birinde tekrar anımsadım bütün bunları. Fark edebildiğim etiketlerden özgürleştiriyorum kendimi. Yaptığım eylemler beni bulduğum değerlerime yakınlaştırıyor mu uzaklaştırıyor mu, onu keşfetmeye çalışıyorum. Elimden gelenin en iyisiyle tabii.

Bu değerleri keşfederken de faydalandığım alanlardan biri kitaplar. Özellikle ‘kişisel gelişim’ başlığı altında toplanan kitaplar son yıllarda odak noktam. Kaygılarım var tabii sorgulayan bir insan olarak. Bununla da okeyim. Fakat alay edilmesinden bu kadar rahatsızlık duymak niye?

Bunu bir türlü hazmedemiyorum. Çocukluğumda da bu böyleydi. Bir sürü şiddete dayalı tavrım oldu alaycı tavırlar karşısında. Bir tanesi hele nerdeyse katil olmama yol açıyordu. Deniz kıyısında kamp kurmuşuz. Oynarken komşunun oğlu herhalde bir şey için kızdı bana ve rahmetli babamın kafası için ‘havaalanı’ dedi. Bunu duymam ve benim kumların içindeki boş rakı şişesini alıp çocuğun kafasında parçalamam an meselesi oldu. Komada kaldı çocuk birkaç gün.

Şimdi bunlara neden temas ediyorum? Çünkü artık alaycı tavırlar karşısında ne kendi canımı ne de başkalarının canını yakmak istiyorum. Fiziksel şiddeti yaşım gereği göze alamam gibi geliyor pek ruhsal bir tespit olmasa da. Fakat sözel şiddet başvurduğum çıkışlardan biri. Çok masum görünmesine rağmen ilişkilerimi sabote etmeye devam ediyor. Hâlbuki ona bile gerek kalmadan sınır çizilebileceğine dair bilgileri okuyorum zaman zaman. Sanırım bu bilgiyi uygularsam zaten var olan ‘öldürücü derecede soğukluk’ üzerime yapışıp kalacak. Korkuyorum.

Korksam da araştırmaya devam ediyorum. Çünkü cesaretin korkmamak değil, korkuya rağmen eyleme geçmek olabildiğine inanıyorum yalnızca bugün için. Öyle olunca gittim ‘Edepsizin El Kitabı’ diye bir kitap aldım, okuyorum. Düzenli aldığım bir dergide rastladım kitabın tanıtımına. İlgimi çekti. Yazarı Ece Gamze Atıcı.

Üzerime yapışıp kalan bir etiket de ‘edepsizlik‘ olduğu için dikkatimi çekti öncelikle. Fakat okudukça anlıyorum ki ben ‘edepsizin’ ‘e’si bile olamam. Edepsizin bir üstü ‘çirkefliğin’ ise hayalini bile kuramayacağıma karar verdim. Vallahi kitabın yalancısıyım.

Şaka bir yana zor okuyorum kitabı. Sonunu nasıl bağlayacak merak ediyorum. Yoksa kullandığı üslup hiç hoşuma gitmedi. Çünkü benim ilgi alanım olan ‘kişisel gelişim’ öğretilerini ti’ye alıyor. Bu da beni incitiyor. Çünkü bahsettiği her yol ve yöntemi kendimce deneyimlemeye çalışıyorum ben de. Fakat kişisel algılamam için bir neden yok. Bunlar birer öğreti ve herkese açık. ‘’Kendine sahip çık,’’ mesajını vermeye çalıştığının da farkındayım. Tek yol gibi bir dayatma da sezmiyorum sonuçta. Geriye araştırılması gereken alan olan ‘alaycı’ davranış ve üsluplara karşı kendimle ilgili aldığım tavırlar kalıyor. Neden bu kadar tepkiliyim?

Aslında bir sürü çıkarımda bulunabilirim. ‘Edepsizlikten’ bahsetmişken oraya odaklanmakta yarar var diye düşünüyorum. Ben ‘edepsizlik’ etiketini içselleştirdiğim için varlığımdan utanç yaşıyorum. Şükür ki araştırarak buralardan özgürleşeceğimi biliyorum. Nasıl ki birçok şey aydınlandıkça gücünü yitirdi. Bazen edepsizce davranabildiğimi de görüp kabullendikçe eskisi gibi sert tepkiler vermeyeceğim. Yani eskisi gibi davranma riskim her geçen gün azalıyor ve ben gün geçtikçe özgürleştiğimi hissediyorum. Teşekkürler.