Türkiye’nin Suriye politikasında bugüne kadar sergilediği stratejik hamleler, özellikle Beşar Esad rejiminin devrilmesi ve yerine dost bir yönetimin gelmesi bakımından büyük bir başarıdır. Bu başarıyı korumak, sadece dış politika açısından değil, ülkemizin ulusal güvenliği bakımından da bir zorunluluktur.
Zira yıllarca Suriye’deki Esad yönetimi, terör örgütlerinin yuvalanmasına zemin hazırlamış, milyonlarca insanın yerinden yurdundan olmasına ve Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmasına neden olmuştur. Bugün bu ağır tablonun müsebbibi, babadan oğula geçen zalim bir rejimdir.
Yeni yönetimin Türkiye ile uyumlu olması, bölgede bir istikrar ümididir. Ancak bu yönetimin zayıflaması ya da devrilmesi hâlinde Türkiye tekrar başa dönmek, hatta daha ağır bedeller ödemek zorunda kalabilir.
Barış, güçlü bir zırhla korunmazsa, savaş her an kapıyı çalar.
Bu sebeple, acilen aşağıdaki adımların atılması elzemdir:
1. Hava Savunma Sistemi Kurulmalıdır
Suriye’nin en kısa sürede güçlü bir hava savunma sistemine kavuşturulması gerekmektedir. Bu sistem, başta İsrail olmak üzere her türlü hava saldırısını bertaraf edebilecek güçte ve teknolojide olmalıdır.
2. Askerî ve Maddî Destekten Kaçınılmamalı
Bu süreçte Türkiye, askerî teçhizat ve maddi destek konusunda en küçük bir tereddüt yaşamamalı, gereken tüm yatırımları vakit kaybetmeden yapmalıdır.
3. Uluslararası Duruş Dengeyle Sağlanmalıdır
Tüm bu tedbirler alınırken, uluslararası kamuoyuna itidal çağrısı yapılmalı, Türkiye, bir yandan destek verirken diğer yandan tarafsız ve yapıcı bir arabulucu görüntüsü sergilemelidir.
Toplumsal Dengeyi Gözeten Bir Yönetim Şarttır
Suriye, çok sayıda etnik ve dini grubu bünyesinde barındıran, mozaik yapıya sahip bir ülkedir:
“Suriye; Arapların çoğunlukta olduğu,
Kürtler,
Türkmenler,
Çerkesler,
Ermeniler,
Süryaniler,
Dürziler gibi etnik azınlıkların;
Sünni ve Alevi Müslümanların yanı sıra
Hristiyanlık,
Dürzilik ve Yahudilik gibi inanç gruplarının bir arada yaşadığı bir toplumdur.”
Ahmed al‑Sharaa’ya Verilmesi Gereken Mesajlar:
1. Hiçbir etnik veya dini gruba ayrıcalık tanınmamalı, herkesle eşit mesafede olunmalıdır.
2. Adaletli, kapsayıcı ve halkı kucaklayan bir yönetim anlayışı benimsenmelidir.
3. Devlet, bir “saltanat makamı” değil; bir “hizmet makamı” olmalıdır.
4. Peygamberimizin örnekliğindeki gibi, tevazu ve sadelikle halkın gönlünde yer edinen bir liderlik anlayışı benimsenmelidir.
5. Aile saltanatı kurmak, Esad ailesinin yaşadığı hüsranı tekrar ettirir. Bu yoldan kaçınılmalıdır.
6. Devlet kadrolarında küçük aile hanedanlarına asla izin verilmemelidir.
7. Atamalarda liyakate ve adalete öncelik verilmeli; etnik ve dini kimlik gözetilmemelidir.
8. Yurt dışına kaçacak zemin hazırlayan, mal varlığı biriktiren bir lider modeli değil; halkına adanmış bir lider profili çizilmelidir.
9. Valiler, bakanlar gibi kritik görevlere; iş yapabilecek, halkın güvenini kazanabilecek şahıslar atanmalıdır.
10. Görevdeki kişilerin haksız zenginleşmesinin önüne geçilmeli, en sert tedbirler alınmalıdır.
11. Atamalarda; abi, kardeş, akraba ya da yakınlık ilişkilerine dayalı tercihlerden kesinlikle kaçınılmalıdır. Bu tür uygulamalar, kurumsal ahlâkı zedeleyen, alt kültür alışkanlıklarına dayanan ilkel topluluk refleksleridir. Yeni Suriye Devlet yönetiminde bu anlayışlara asla yer verilmemelidir.
Zira devlet; ehliyet, liyakat ve adalet ilkeleri üzerinde yükselir.
“İş ehline verilmezse düzen bozulur; düzen bozulursa, devlet çöker.”
“Devlet, akrabalıkla değil, adaletle ayakta durur.”
12. Akraba, eş, dost atamaları, suriye halkının devletten soğumasına neden olur; bundan kesinlikle kaçınılmalıdır.
13. Devlet yönetimi bir aile şirketi değil, halkın hizmetine adanmış bir mekanizmadır
.
14. İslam’ın ruhunu yansıtan bir yönetim tarzı benimsenmeli, dinden soğutacak kibirli tutumlar terk edilmelidir.
15. “Para ve saltanat bize, din sizin olsun” anlayışıyla yönetmeye kalkışanlar, halkı dinsiz rejimlere özendirerek, vatandaşlarınıda, ateizme sürükleteceklerini, yeni yönetime çok iyi izah etmelilerdir.
16. Saddam, Hafız Esad ve bazı Arap liderlerin çocukları gibi keyfî zulüm ve sefahatle yönetim sürdürenlerin sonu da aynı akıbettir: hüsran.
Sonuç :
Türkiye’nin güvenliği, Suriye’deki mevcut yönetimin istikrarlı ve denetimli bir şekilde varlığını sürdürmesine bağlıdır. Bu nedenle:
- Mevcut yönetimin halk tarafından benimsenmesi için,
- Türkiye’nin etkisinin bölgede kalıcı olması adına,
- Hem maddî hem manevî her türlü desteğin sağlanması şarttır.
Ve en önemlisi:
Suriye’nin acilen kendi hava savunma sistemine kavuşması, artık bir tercih değil, mecburiyettir.
Komşuda yangın varsa, önce rüzgârı kontrol edeceksin; sonra suyu hazır edeceksin.