1950’de Adıyaman’da doğdu.

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesini bitirdi.

Adana Müftü Muavinliği,

Çelikhan,

Adıyaman Merkez,

Gönen,

Kilis’te vaizlik yaptı.

20.  Dönem milletvekilliği yaptı.

Evli ve yedi çocuk babasıydı.

Adıyaman tarihinde bir ilke imza attı.

Milletvekilliğinden sonra

Ziyaret,

Ticaret,

Siyaset amaçlı değil,

Eski bir Milletvekili olarak tüm aileyle birlikte Adıyaman’a taşınıp yerleşen

TEK MİLLETVEKİLİ oldu.

Kendisini seçen halkıyla yaşayacaktı.

Çok kibardı,

Misafiri kim olursa olsun onların karşısında ceketini düğmeler, onları kapıda karşılar ve kapıda uğurlardı.

Çocuklarına gün boyu servis şoförlüğü yapardı.

Çocuklarının eğitimine güçlü destek veriyordu.

Çünkü iyi bir babaydı.

Çok iyi bir komşuydu.

Apartmandaki tüm çocukların amcasıydı, dedesiydi.

Yıllarca Müftü Muavinliği,

Vaizlik,

Milletvekilliği yapıp

Milletvekilliğinden de emekli olan, evi olmayan İstiklal Marşı Şairimiz

Mehmet Akif Ersoy’dan sonra

TEK MİLLETVEKİLİ olmuştu.

Evi kiralıktı.

Oturduğu bina, Adıyaman’da orta sınıf bir apartmandı.

Kendisine soruldu:

Bunca yıl memurluk yaptınız hatta milletvekilliği… Bir ev alamadınız mı?

Bu soruya şöyle cevap verdi:

“Ev alacak kadar peşin param olmadı, krediyi de faiz haramdır diye kullanmak istemedim.”

Çünkü dava adamıydı.

Doğru olmaya çalışıyordu.

Hud süresi 112.ayetinde olduğu gibi:

“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” ayetini en iyi bilenlerdendi.

İnandığı gibi yaşamaya çalışıyordu.

Söylediği ve inandığı gibi yaşayıp

Arada çelişki olmaması için

Mücadele ediyordu.

 Masrafı ağırdı çünkü her gün,

 Yatılı-Yatısız;

 Yemekli-Yemeksiz misafirleri eksik olmazdı.

Salonunu misafirler için köy odası şeklinde kullanıyordu.

Misafirlere;

Son derece nazik ve mütevazı davranıyor,

Hoş sohbette bulunuyor,

Dertlerini dinliyor, sorunlarına çözüm bulmaya çalışıyordu.

Onlara hizmeti Allah için yapıyordu.

Çünkü bu dünyada geride bırakılacak en güzel şeyin

“ Hoş bir seda“ 

Olduğunu çok iyi bilenlerdendi.

Çocukları için;

Şu belediyeye,

Bu kuruma yerleştirmek gibi bir derdi tasası yoktu, olmadı da.

Çünkü onun dava arkadaşları ve Adıyaman halkı,

Fedakârlıkta bulunarak onu Milletvekili yapmışlardı.

Bir de kendi ailesinden birilerini işe yerleştirme bir makama getirmeyi,

Aç gözlülük olarak görüp etik ve ahlaki bulmuyordu.

Hem milletvekili olacağım hem de tüm aile fertlerini toplumun efendisi yapacağım, düşüncesini uygun bulmuyordu.

Bir imkân ve atama olduğu takdirde;

Davası için,bedel ödemiş,

Büyük gayret ve çaba göstermiş,

Liyakat sahibi,

İşi çok daha iyi yapacak, dava arkadaşları, öncelikli olmalıdır.

Düşüncesiyle,

Liyakat çok önem verdiği bir konuydu.

Devlet yönetimindeki üst düzey yöneticilere, ortam olduğu takdirde, Muhatabının makamı ne olursa olsun çekinmeden liyakat konusuna hassasiyet gösterilmesini isterdi.

Çünkü Nisa suresi 58. ayetini en iyi bilenlerdendi.

Nisa Süresi 58. Ayet:

 “Şüphesiz Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor.”

Çünkü adaletli, şerefli, inançlı bir insanın

Güçlü olduğu zaman, kişiliği ve karakteri ortaya çıkacağını en iyi bilenlerdendi.

Çünkü inandığı bir dava vardı.

Bu davanın fertleri kendisini milletvekili yapmıştı.

Bu nedenlerle gücünün yettiği kadar Adıyaman halkının taziyelerinde, belirli aralıklarla hastanelerde,

tanısın tanımasın ziyaret ve taziyelerinde bulunuyordu.

Ziyaret ve taziyelerinde;

Gururlu,

Kibirli,

Yapmacık geçmiş olsunlarla,

Başınız sağ olsunlarla,

Sosyal medya paylaşımı için yapmıyordu,

Ziyaret ve Taziyelerini.

Peki, niçin yapıyordu?

Peygamberimizin sünneti olduğu için,

Adıyaman halkına vefası için,

Allah rızası için yapıyordu.

6 Şubat depremi olduğunda,

Bina 6 katlı idi.

İkinci katta oturuyordu.

Depremin ilk saniyelerinde bina çöktü.

Ailece binanın altında kaldılar.

Çıkarıldılar.

Fakat çok sevdiği kızlarından biri vefat etti.

Buna çok üzüldü.

Çünkü vicdanlı iyi bir babaydı.

Vefat eden kızını tüm çocukları gibi çok seviyordu.

Buna bir ay bile dayanamayacaktı.

2 Nisan 2023‘tü.

Ramazan ayıydı.

İftar yaklaşıyordu.

Abdestini aldı.

İftara yaklaşık 40 dakika vardı.

Kalp krizi geçirdi.

Tüm ömrünü Rabbimin rızasını kazanmak için harcamıştı.

Nihayet Yaradan’ına kavuştu.

Defin işlemi bitmişti.

Cemaat dağılmıştı.

Mezarının başında tanıdık olmayan simalar bir süre daha kalmak için bekliyorlardı.

Onlara kim oldukları sorulduğunda,

İçlerinde biri:

“Ben Samsunluyum, doktorum. Sadece cenazeye katılmak için geldim. Öğrenciydim. Vekilim, beni tanımamasına rağmen bana burs verdi,” dedi.

Sonradan anlaşıldı ve öğrenildi ki:

Meğer vekilimiz

Türkiye’de

Evi olmamasına rağmen,

Maddi sıkıntı çekmesine rağmen,

Onlarca öğrenciye burs veren

Tek MİLLETVEKİLİ olmuştu.

Çünkü Tövbe süresinin 35. ayeti ile Ali İmran süresinin 92. ayetini en iyi bilenenlerdeydi.

Tövbe 35.Ayet

: “Kıyamet gününde biriktirilen o altın ve gümüşler cehennem ateşinde kızdırılıp onların alınları, yanları ve sırtları bunlarla dağlanacak ve onlara: İşte bunlar kendiniz için biriktirdiğiniz altın ve gümüşlerdir. Şimdi tadın bakalım o durmadan yığıp biriktirdiğiniz şeylerin cezasını!”

Ali İmran 92 Ayet:

 “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda verinceye kadar asla iyiliğe ulaşamazsınız, şüphesiz ki Allah her neyi verirseniz onu bilendir.”

Hanımı ve çocukları depremde yıkılan binanın çok yakınında eşyalı, kiralık bir daire tutular.

Daire sahibi, il dışına çıkmak zorunda kalan asgari ücret ile geçimini sağlayan birisiydi.

İhtiyacı olmasına rağmen vekilimin ailesinden kira alamam, dedi.

Aile fertlerinin tüm ısrarına rağmen kira almam mümkün değil, dedi ve almadı.

Şu anda eşi ve çocukları hala orada kirada oturuyorlar.

Rabbim kıymetli eşine ve çocuklarına sağlıklı, hayırlı, uzun ömürler versin.

20. Dönem Adıyaman Milletvekili Ahmet Doğan Hoca’mın da  mekânı cennet olsun.