Kamu yönetiminde olsun, özel sektörde olsun…
Her yöneticilik ataması, sadece bir isim tercihi değildir.
Bir sorumluluktur…
Bir imzadır…
Bir vicdan yüküdür…



Varsa Eğer Kefil ve Referans Olanlar

Referans olan,
Kefil olan,
Atama yaptırmaya vesile olanların,


Genellikle tercih ettikleri kişiler:
• Abi
• Kardeş
• Evlat
• Abla
• Kuzen
• Partili
• Kapı komşusu
• Site komşusu
• Bağ evi komşusu
• Arkadaş
• Baldız
• Kayın
• Okul arkadaşı
• Damat
• Bacanak
• Arkadaş tavsiyesi
• Kivre
• Yeğen
• Kahve arkadaşı
• vb…


Bu bağlar nedeniyle, varsa eğer kefil ve referans olanlar, kendilerini bu tercihlerinden ötürü suçlu hissetmesin.

Kefil ve referans olmalarında başlı başına bir sakınca yoktur.
Ancak birtakım şartla…


Atanan Kişi Tüm Enerjisini Atandığı Makam Sayesinde;
Saygınlık,
Prestij,
Kişisel Güç Edinme Yerine,
Kuruma Güç Katıyorsa…


• Kurumu fiziki anlamda düzene kavuşturmuşsa,
• Personel memnuniyetini sağlamışsa,
• Vatandaşın kurum hizmetlerinden memnuniyetini artırmışsa,
Çalışma barışını kurmuşsa,
• Bağlı olduğu bakanlığa ve kuruma katkı sunmuşsa,
Örnek projelere imza atmışsa,
• Kurumun fiziki yapısını vatandaşın rahat hizmet alabileceği şekilde düzenlemişse,
Vizyon ve misyon sahibi olup bu doğrultuda çalışıyorsa,
Devletin malını (beytülmali) namusu gibi görüp koruyorsa…

O halde… Bu hizmetlere vesile olan referans ya da kefil kişi için herhangi bir sakınca yoktur.
Hatta tam tersine; böyle bir makamı, kaliteli birisine kazandırdığı için en yakını da olsa teşekkür edilip baş tacı edilmelidir.


Ancak Atanan Kişi Sayesinde Kurum Zarar Görüyorsa…

• Kurumda adaletsizlik artmışsa,
• Vatandaşın sorunları artmışsa,
Kurum geriye gidiyorsa,
• Kurum gelişmiyorsa,
• Personel memnuniyetsizliği artmışsa,
Çalışma barışı bozulmuşsa,
• Çalışan strese girmişse,
Vizyon ve misyonun ne olduğunu bilmiyorsa, yüz kere bin kere anlatsan da anlamıyorsa,
Kurumun malını babasının malı gibi görüp özelinde kullanıyorsa,
• Kurum çalışanını babasının işçisi gibi görüp özel işlerini yaptırıyorsa,
Yöneticilik anlayışı kaliteli hizmet üretmek değil, sadece istatistik bilgi sunmaksa (şu kadar ev ziyareti, şu kadar hasta, şu kadar iş vb.),
Yapılan ve yapılacak işleri kaliteye değil de istatistiksel rakamlara indirgemişse,
• Çalışanların sağlığı ötelenmişse,
Mesai takibi dışında yöneticilik bilgisi yoksa,
• Kurumda mobbing artmışsa,
Atanan kişinin yürüyüşü bile değişmişse,
• “Ben de dün bu personeller gibiydim, şimdi yöneticiyim” diyerek kendinde farklı bir özellik vehmediyorsa ve
“Pegasus Sendromu”na yakalanmışsa…

Varsa eğer referans ya da kefil olan kişi,
derhal desteğini çekmeli ve
o kişinin görevden alınması için gereğini yapmalıdır.

Aksi takdirde adama sorarlar:

“Bu ülkenin kurumlarını babanın mülkü mü görüyorsun?
Kurumlar hiç kimsenin deneme tahtası değildir.”

Senin şirketin olsa kapıcı bile yapmayacağın birini, milletin başına yönetici yapamazsın!
Kimse kendi dostunu, arkadaşını, hemşehrisini, siyasi yakını olduğu için bir kuruma yönetici yapma hakkına sahip değildir.

Kurumlar; insanların ekmek kapısıdır, alın terinin döküldüğü yerdir, hizmet yeridir.

Bir kişinin ‘hatır borcu’ yüzünden bir kurumun huzurunun bozulması; orada çalışan onlarca, yüzlerce insanın psikolojisinin, motivasyonunun, emeğinin hiçe sayılması demektir.


Bir Sözün Bedeli: Vicdan Hesabı

O yüzden…

Bir daha birine referans olurken, şu soruları kendimize sormak zorundayız:
Bu kişi, insan yönetebilir mi?
• Adaletli olabilir mi?
• Kurum kültürüne zarar verir mi?
• Yarın bir kriz yaşansa, dönüp beni mahcup eder mi?
• Ve en önemlisi…
“Onun yaptığı her hatanın vebalini ben de taşımaya razı mıyım?”


Çünkü gün gelir…

O yanlış yöneticinin atadığı, haksızlığa uğrayan, göz göre göre mağdur edilen personeller…
O kurumu terk eden, umudunu kaybeden insanlar…
Bir gün şu soruyu yüksek sesle sorar:

“Bu adamı/kadını kim buraya getirdi?
Kim onun arkasında durdu?”


Ve işte o gün…
Sadece atanmış olan değil,
onun kefili olan herkesin vicdanı da yargılanır.



Son Söz: Liyakat, İnsaf, Vicdan

Unutmayın…

Bir imza, bir referans…
Belki bir koltuk kazandırır.
Ama bedelini bir kurum öder.
Çoğu zaman da…
Vicdanlar ömür boyu o yükü taşır.

Dünyada gelmiş geçmiş hiçbir fikir, hiçbir inanç sistemi;
“yakınım” diyerek, layık olmayan birinin atanmasını meşru görmemiştir.



Ve Dinimizde de Bu Açıkça Bildirilmiştir:

Nisa Suresi, 58. Ayet:


“Şüphesiz Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Böylece Allah size ne güzel öğüt veriyor! Doğrusu Allah her şeyi hakkıyla işiten, kemaliyle görendir.”