1440 yıl önce tarihin başladığı olay: Hicret - fikriyat

Hicri yılbaşı münasebetiyle Allah’ın elçisi Hz. Peygamberi yâd ederken, Onun hayatından almamız gereken sayısız dersler vardır. Çünkü O hayatının her safhasında her hareketiyle kendisinden sonra gelecek müminlere örnektir.  Bu husus Kur ‘an-ı Kerimde şöyle beyan edilmektedir:

"Andolsun ki Allah’ın elçisinde, sizlerden Allah’ı ve ahiret gününü umanlar için ve Allah’ı çokça zikredenler için en mükemmel bir örnek vardır.” (Ahzab 21)

Bu meyanda Hicret'ten alınması gereken dersler de sayılamayacak kadardır.  Bunlardan bazılarını sıralamak gerekirse:

HİCRET SABIR VE TEBLİĞDİR

Allah'ın Resulü hicretten önce on üç yıl sabırla, Allah’ın mesajını insanlara tebliğe çalıştı. Kavmi başta olmak üzere gördüğü, rastladığı ve duyduğu herkese defalarca, bıkmadan, usanmadan giderek Allah'ın yegane İlah olduğunu ve kendisinden başka itaate lâyık kimse bulunmadığını duyurdu. Kovulmalara, hakaretlere ve işkencelere aldırmadı. Ambargolar, kınamalar, onu yıldırmadı. Kendisine verilen görev gev­şemeyi ve vazgeçmeyi asla kabul etmeyen bir dava idi. Nitekim Kur’an bu konuda:

Ey iman edenler, sabırla ve namazla (Allah'tan) yardım isteyiniz. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara 153)  buyrulmaktadır.

0 halde Allah’ın davasını kendi­lerine dava edinenlerin de aynı sabır ve sebatı göstermeden ve sıkıntılara göğüs germeden başarıya ve Allah'ın hoşnutluğuna ermeleri kolay değildir. Nitekim Kuran- ı Kerimde:

(Ey müminler!) Yoksa siz, sizden önce gelenlerin başlarına gelenler, sizin de başınıza gelmeden hemen cennete gireceğinizi mi sandınız. Yoksulluk ve sıkıntı onlara öyle dokundu ve öylesine sarsıldılar ki Peygamber ve onunla beraber iman edenler, Allahın yardımı ne zaman gelecek dediler. İşte o zaman Allah’ın yardımı yakındır. (denildi.) (Bakara214) buyrulmaktadır.

HİCRET ÎSLAMIN TEMEL TAŞLARINDANDIR

Allah davasının en önemli temel taşlarından biri de hicrettir. Bulunulan yerde davanın tebliği, teşhiri ve intişarı mümkün değilse bu yerden göç etmek de Allah'ın emirlerindendir. Bu hususu da Kur’an şu şekilde beyan etmektedir:

"Kendilerine yazık eden kimselere melekler canlarını alırken: ‘Ne işte idiniz?’ dediler. Bunlar: ‘biz yeryüzünde çaresizdik dediler. Melekler de: ‘Allah'ın arzı geniş değil miydi, hicret etseydiniz ya!’ dediler. İşte onların barınağı cehen­nemdir. Orası ne kötü bir gidiş yeridir."(Nisa 97)

Kur'an-ı Kerim’de adı geçen peygamberlerin hemen hepsi hicret etmişlerdir. Çünkü kendi memleketlerinde tebliğde ve taraftar bulmada çok büyük zorluklarla karşılaşmışlardır.

Ayrıca hayatlarında büyük başarılar elde etmiş,  âlimler, fakihler, mutasav­vıflar, mucitler, kâşifler ve fatihler de çoğunlukla bulundukları yörelerden göç ettikleri tarihlerden sonra büyük başarılara imza atmışlardır.

İslam âlimleri,  İslam’ın hükümranlığı için her Müslüman’ın gücünün sonuna kadar çalışması gerektiğini, tebliğ, irşad, marufu emir ve münkerden nehyin yapılamadığı ve Allah'a gereği gibi kulluk edilemediği yerlerden hicret etmenin vacip ol­duğunu belirtmişlerdir.

HİCRET GÜNAHLARDAN KAÇMAKTIR

Hicret Allah'ın menettiklerinden ayrılmaktır. Abdullah b.Amr'ın rivayet ettiği bir hadisi şerifte  Resulullah(S.A.S)   şöyle buyurmaktadır:

"Müslüman elin­den ve dilinden diğer Müslümanların emin olduğu kişidir. Muhacir ise Allah'ın yasakladıklarından sakınandır."

Mekke toplumunda içki, kumar, fuhuş, sahtekârlık, dolandırıcılık, zulüm, yetim hakkı yeme, hakka tecavüz ve mazlumu ezme gibi Allah'ın menettiği her türlü hareket meşru hale gelmişti. Bu duruma engel olamayan Müslümanlar en azından bun­lara bulaşmamak durumunda idiler. Hicreti hazırlayan en önemli hususlardan biri de budur.

Günümüzde hicret sevabına erebilmenin yollarından biri de Allah'ın men­ettiklerinden sakınmaktır. Ancak bu, o kadar kolay değildir. Allah'ın menettiği her şeyin meşru sayıldığı ve emirlerinin çiğnendiği bir toplumda fertlerin tek başlarına sakınmaları mümkün değildir. Ancak bununla beraber Allah'ın menettiği şeylerden sakınmak ve sünnete sarılmaktan başka da insanlığı kurtara­cak başka bir yol yoktur. Rahmetli Mehmet Akif bu hususu şu şekilde ifade etmektedir:

"Allah'a dayan, sa'ye sarıl, hikmete râm ol,

Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol."

Hadis-i şerifte de:

"Ümmetimin fesada düştüğü bir zamanda sünnetime sa­rılanlar için yüz şehit sevabı vardır." buyrulmuştur.

HİCRET İSLAM KARDEŞLİĞİNİN TEZAHÜRÜDÜR

Allah yolunda er olabilmenin en önemli unsurlarından biri İman kardeşliğidir. Ensarın muhacirlere gösterdiği sevgi ve kardeşlik, bütün Müslümanlar için örnek teşkil edecek bir sevgi ve kardeşliktir. Bu, her Müslüman için vaciptir. Çünkü Allah:

 "Muhakkak ki bütün müminler kardeştir."[1] Buyurmakta; bu konuda Peygamber (S.A.S) ise:

"Müslüman Müslüman’ın kardeşidir." demektedir. Müslümanlar arasında renk, dil, ırk, milliyet, fakir, zengin gibi unsurlar gözetilmez. Bunların hepsi İslam dinin gelmesiyle ile beraber çöpe atılmıştır. Hicretin en önemli mesajlarından biri de bu kardeşliğin teessüsü­nün tezahürüdür. Çünkü hicretle beraber her bir muhacir, ensardan birisi ile kar­deş yapılmış, ayetle yasaklanıncaya kadar da bu kişiler birbirlerine mirasçı bile olmuşlardı. Aynı ana ve babadan olmaları nedeniyle sıhri kardeşlikler bir tarafa bırakılarak İslam’ın kardeşliği ön plana alınmıştır. Nitekim Bedir harbinde müş­rikler ordusunun sancaktarı ile İslam ordusunun sancaktarı kardeş idi. (Ahmet Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya ve Tevarihi Hulefa C.1) Hazreti Ebubekir'in bir oğlu kendsinin yanında, diğer bir oğlu müşrikler ordusunda babasına karşı savaşıyordu. Çünkü neseb önemli değildi. Nitekim bu meyanda Kur'an-ı Kerimde:

"Ey mü'minler! Babalarınız ve kardeşleriniz küfrü imana tercih edip küfrü sevdiklerinde onları kendinize dost ve (Önder, evliya) edinmeyiniz. Kim ki on­ları kendisine evliya edinirse onlar zalimlerin ta kendileridir."(Tevbe 23) buyrulmaktadır.

HİCRET İSLAM İÇİN ÖLÜMÜ HİÇE SAYMAKTIR

Hicret esnasında Hz. Peygamberin (S.A.S.) yatağına yatan Hz. Ali (RA) O’na gelecek saldırılara karşı kendisini onun yerine koyarak ölümü göze almıştı. Onu öldürmeye gelen gözü dönmüş müşrikler kendisini öldürebilirlerdi. Fakat ne öne­mi vardı. Allah ve Resulünün yolunda bir değil bin can feda edilmeye değerdi. Bu duygularla yalnız Hz. Ali değil bütün sahabeler canlarını feda etmeğe hazırlardı. Uğruna canlar feda edilebilecek davalar muzaffer olabilir. İnsan ancak kendi nefsinden daha çok sevdiği kişi ve değerler uğruna canını feda edebilir­di.

Hadiste "Ey Ömer Vallahi siz beni kendi nefsinizden de daha çok sevmedikçe gerçek iman etmiş sayılmazsınız." buyrulmakla bu noktaya işaret edilmektedir. Nitekim Kur’an-ı Kerimde bu hususla ilgili olarak şöyle buyrulmaktadır.

"De ki eğer sizin babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz (hısım akrabalarınız), kazandığınız mallar, zarar etmenizden korktuğunuz ticare­tiniz ve hoşlandığınız meskenleriniz, sizin için Allahtan, Resulünden ve Allah yolun­da cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin, Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez."(Tevbe 24)

HİCRET KENDİNİ FEDA ETMEYE MİSALDİR

Hicret esnasında Hz. Peygamber dinlenirken, Hz. Ebubekir'in (RA) ayağını yıla­nın deliğine sokarak Resulullah’a gelebilecek zararlara karşı kendisini feda etme­si Hicretten alınması gereken önemli derslerden biridir. Her mümin kendisini davasına feda etmeyi ve davaya gelebilecek yılanlara karşı ayağını deliğe sokmayı gö­ze almadıkça hedefe ulaşabilmekten bahsetmek abes kaçar. Dava eri, yeri geldiğinde gözünü bile kırpmadan kendini davasına feda edebilmelidir. Bu din, bugüne kadar böy­le muzaffer olagelmiştir. İslam tarihi buna benzer binlerce, on binlerce fedakârlıklarla doludur.

HİCRET ALLAH VE RESULÜNÜ TERCİH ETMEKTİR

Hicret eden mü’minler, her şeylerini terk ederek geride bırakmışlardır. Allah ve Resulü’nün sevgisini her şeye tercih etmişlerdir. Babalarını, çocuklarını, kardeş­lerini, hanımlarını, akrabalarını, mallarını, evlerini, ticaretlerini, hasılı bütün varlıklarını terk ederek Allah ve Resulü’ne sığınmış ve tercihlerini bu yolda kul­lanmışlardır.

Fedakârlık, dava erlerinin şiarıdır. Din-i İslam-ı Mübini kendilerine dava edinenler, dünyayı ve dünyalıkları terk edebilmeyi, gerektiğinde her şeylerinden vaz­geçmeyi göze alabildikleri takdirde iddialarında samimi olurlar.

HİCRET DEVLETE GİDEN YOLDUR

İlk İslam devletinin temeli hicretle beraber atılmıştır. Allah ve Resulü’nün hâkimiyeti bu yolla tezahür etmiştir. Batıl, hicretle beraber zail olma yoluna gir­miştir. Hicretle beraber kurulan Medine İslam Devleti ilk ve tek numunedir. Kurulan bu İslam Devleti ile, İslam’ın sadece bir vicdan meselesi ve ahirete yöne­lik hususları içeren bir din olmadığı, aynı zamanda hayatın ve cemiyetin bütün me­selelerini çözen ve sisteme bağlayan cihanşümul bir nizam olduğu, iyiliği emir, kötü­lüğü nehiy gibi müeyyidelerle bir devletin varlığını gerektiren muazzam bir ilahi sistem olduğu anlaşılmıştır.

HİCRET FERAHLIK VE BOLLUK GETİRİR

"Allah yolunda hicret eden kimse gidecek çok yer ve bolluk bulur. Kim Allah ve Mesulü uğrunda hicret ederek evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse artık onun mükafatı Allah*a düşerAllah da çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir. (Nisa 199)

Hicretin Allah ve Resulü uğruna olma şartı vardır. Böyle olmadığı takdirde hiçbir manevi değeri bulunmaz.Başka sebeplerle yapılan göçlerin sebebe bağlı veya amaca yönelik faydaları mutlaka olabilir. Ama Hicretin İ’la-yi Kelimetullah gibi ulvi bir amacı vardır.

HİCRET AVDET (GERİ DÖNÜŞ) İÇİNDİR

Hazreti Peygamber (SAS) hicret ederken, “Ey Mekke, bütün dünyada en çok sev­diğim yer senin topraklarındır. Fakat senin evlatların beni senin duvarların ara­sında huzur içinde bırakmıyorlar." demişti. (Hatemül Enbiya Hz. Muhammed ve Hayatı A. Himmet BERKİ, Osman KESKİOĞLU S.182-183)

Hicretin 6. yılında Ka'beyi ziyaret için ashabı ile Resulullah, Mekke’ye hareket etmiş, ancak Hudeybiye anlaşması ile geri dönmek zorunda kalmıştı. Ancak bir yıl sonra, hicretin 7.yılında binlerce sahabi ile beraber Ka'beyi ziyaret ve Umre için Mekke’ye girmiş, bu ziyaretten 4-5 ay sonra hicretin 8. yılında Mekke ta­mamen fethedilmiştir. Bir zamanlar çeşitli işkence ve eziyetlere maruz kalarak terk ettikleri bu mübarek beldeye güçlü bir şekilde dönülmüş ve Mekke tamamen fethe­dilmişti. Çünkü bu konuda Allah'ın va'di vardı. Hicret esnasında nazil olan ayeti kerimede mealen "Kuranı sana farz kılan Allah elbette seni dönülecek yere döndürecektir. "(Kasas 85) buyurulmaktadır. Nitekim Allah daha güçlü bir şekilde ve hakim ola­rak Resulünü geri döndürmüş ve Va4dini yerine getirmiştir.Çünkü hicret daha güç­lü bir dönüş amacı taşır.Kaçıp kurtulmak gibi bir amaca matuf değildir.

HİCRET CİHAT VE FÜTUHAT İÇİNDİR

İslam tarihinde fiili Cihad hicretten sonra başlar. Mekke döneminde 13 yıl İslamın tebliği yapılmış ve yapılan işkencelere sabır gösterilmiştir. Bu yıllarda güç kullanılmaya müsaade edilmemiştir. Ancak Hicretten hemen sonra Bedir, Uhud, Hendek gibi savaşlarla başlayan Cihad hareketi ilânihaye devam etmiştir. Kur’anKm konu ile ilgili birçok ayetinden birisi şöyledir:

"Onlar ki iman ettiler, hicret ettiler ve Allah yolunda malları ile ve can­ları ile Cihad ettiler. Allah indinde bunların dereceleri en yüksektir. Ve Bunlar Allah'ın ni'metlerine erenlerin ta kendileridir."(Enfal 74)

Hicretle beraber Müslümanların etrafına örülen bütün duvarlar tek tek yı­kılıyor, İslamın intişarı başlamış oluyordu. Hendek savaşında bizansm, İran*m ve Şam'ın fütuhatı müjdeleniyordu. Hicretle beraber İslam dini hızla yayılıyor, insan­lar fevc fevc Allah'ın dinine giriyorlardı."Alllah'ın yardımı ve zaferi gelip de insanların bölük bölük Allah'ın dinine girmekte olduklarını gördüğün vakit, Allah’a hamdederek O'nu teşbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü 0, tevbeleri fazlaca kabul edendir."(Nasr 1-3)

Bundan sonradır ki, Allah'ın yardımı ile Hicaz, Şam, Irak, Mısır, Kuzey Afrika, Kudüs, Yemen ve daha nice yerlerde insanlar peyderpey Allah'ın dinine teslim ol­muşlardı.

Dünyada zulüm ile âbad olan birçok İmparatorluk, hicretle beraber kurulan İslam devletinin günbegün güçlenmesi ile tek tek yıkılmışlardır. İran, Bizans ve Cengiz İmparatorlukları tarihe karışmış ve İslam galip duruma gelmiştir. Çünkü:

"De ki, Hak geldi, Batıl zail oldu. Muhakkak ki batıl zail olmaya mahkumdur."

İslam’ın yeniden şahlanışı, Müslümanların hicret bilinci ile bilinçlenip Allah erleri olmaya namzet olmaları durumunda muhakkak ki çağdaş zulüm İmpara­torlukları da tek tek yıkılacaktır. Nasıl ki şanlı Afgan Cihadı Sovyet İmparator­luğunu darmadağın etmiş ve mazlum Milletler kısman de olsa zulümden kurtulmuşlar, diğer zulüm düzenleri de Allah'ın izniyle tek tek yok olacaklardır. “Çünkü zalim­ler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır. Nitekim Kur'an-ı Kerimde:

Her ümmet (topluluk, kavim, devlet, imparatorluk) için bir ecel vardır. Onlara ecel geldiğinden bir an tehir de edilmez, bir an önce de gelmez."(Araf 34) buyurulmaktadır.

HİCRET BİR OKULDUR

Hicretten önce gizlice yürütülen eğitim-öğretim faaliyetleri Ashab-ı Suffa ile ilk Üniversiteye dönüşüyor ve aleniyet kazanıyordu.

İslami eğitimin modern zulüm düzenlerinin kontrolünden ve tekelinden kur­tarılmasının yolu hicrettiroAksi takdirde yine modern Lat ve Uzzaların putları gölgesinde yapılan İslami eğitimin bir arpa boyu ilerleyemediğini fark etmek zor olur.

İmam-Hatip Liseleri ile Kur’an Kursları üzerinde oynanan oyunlar ve uygulanan bas­kılar, Mekke müşriklerince de Ashab-ı Kiram üzerinde aynı ile uygulanmakta idiAn­cak bütün bu baskılardan hicret ile kurtulmaları mümkün olmuştur. Modern diye nite­lendirilen bu karanlık çağda, çağdaş gericilerin İslami eğitime uyguladıkları bas­kıdan kurtulmanın yolu da bilinçlenme ve Allah'ın yasaklarından hicret edip, onun emirlerine sıkı sikaya bağlılıktadır,

NETİCE

Müslüman ve ehli iman için örnek alınması gereken tek lider ve tek önder Allah'ın elçisi Hz. Muhammed (SAS) dir. Onun hayatı, hayat felsefemiz, sözleri düşün­cemiz, sünneti hareketimiz olmalıdır. Tercih edilmesi ve uyulması gereken düstur, Allah'ın kitabı Kur'an-ı Azimüşşandır. Kur’an ve sünnet çok iyi bilinmeli, bunların hayata tatbiki için gerekirse seve seve can verilebilmelidir. Allah’ın yasakların­dan kaçınmak ve emirlerini yerine getirebilmek için hicret göze alınmalıdır.

"Kendilerine yazık eden kimselere melekler, canlarını alırken, “Ne işte idiniz, dedilerBunlar, biz yer yüzünde çaresizdik, diye cevap verdiler. Melekler de Allah'ın yeri geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya, dediler. İşte onların barınağı Cehen­nemdir. Orası ne kötü bir gidiş yeridir. Erkekler, kadınlar ve çocuklardan aciz olup hiçbir şeye gücü yetmeyenler ve yol bulamayanlar müstesnadır. (Nisa 97-98)"

"Allah yolunda hicret eden kimse gidecek çok yer ve bolluk bulur. Kim Allah ve Resulü uğrunda hicret eder ve evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse artık onun mükafatı Allah'a düşer. Allah da çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir."(Nisa 100)

 

[1] Hucurat suresi, ayet: 10