Egemenliğin halkta olması, özgürlük ve eşitlikçi, halkın kendi kendini yönetme sistemine dayanan, kendisini yönetenleri hür iradesi ile belli bir süre için seçmesi ve zamanı geldiğinde gerektiğinde değiştirmesi olarak tanımlayabiliriz demokrasiyi.

 

Yani halkın irade ve idaresi demek demokrasi.

 

Demokrasi, çağdaşlaşma ve gelişmeye paralel olarak güçlenir. Ülkenin kendi içine kapanmadan, dünyadaki gelişmelerden haberdar ve dünyada söz sahibi olma çabası demokrasinin gelişmesine katkı sağlayacaktır.

 

Sınıfların daha çağdaş ve bireysel bilincin geliştiği bir toplumda oturmuş bir demokrasiden söz etmek mümkündür. Bireylerin bilinçlenmesinin yanında toplumdaki sınıf, kurum ve kuruluşların da gelişmiş, sistemi özümsemiş ve çağdaşlaşmış olması gerekir.

 

Demokrasiyi özümseme ve korumaya ailemizden başlamalıyız Mesela TV kanalını değiştirirken bile aile bireylerinin çoğunluğuna göre hareket etmek bu anlamda gösterebileceğimiz davranışlara örnek teşkil eder.

 

Böylece,  çocuklarımız küçük yaşta demokrasiyi yaşamış olur. Sınıflarda başkan seçilirken oy çoğunluğuna göre seçim yapılması çocuklara demokrasi dersi vermektir. Genç nesillere demokrasiyi yaşatmazsak onlardan ileriki yıllarda demokratik davranmalarını bekleyemeyiz.

 

Atatürk’ün Cumhuriyeti kurması ile birlikte demokratik yapıyı özendirici çalışmaları olmuştur.

 

Demokratik olmayan, otoriter ve totaliter bir yapısı olan düzene alışık millete demokrasi bilinci yerleştirmenin kolay olmayacağı anlayışının aksine Türk milleti çok kısa bir sürede demokrasiye inanmış, gelişimi hususunda sürekli arayışlar içerisinde olmuştur.

 

Demokratik toplumlarda halk, kendisini güven içerisinde hisseder ve başarıya ulaşmak adına daha büyük çaba sarf eder. Çünkü yaşamsal hakları yasalarla güvence altına alınmış, emeğinin karşılığını alabilecek düzenlemeler mevcuttur. Bireyin sosyal tabaka değiştirme hürriyeti vardır. Gerektiğinde kendi haklarını sivil toplum örgütleri aracılığıyla koruma altına alma imkânına sahiptir.

 

Türkler yaşadığı coğrafyada emsali olmayan bu sistemi kabullenmiş ve hatta dünyaya örnek olmuştur.

 

Aslında Türklere en yakın sistem demokratik sistemdi. Müslüman-Türk milletinin özünde bu sistem yatmakla birlikte önüne bir türlü bu fırsat konmamıştır.

 

Türklerin inandığı İslam dini aslında demokrasiyi öngörür. İslam’da bireyin yönetimde söz sahibi olması, yönetime talip olanların ehliyet ve liyakat sahibi olmaları, yönetimin şeffaf olması düşüncesi kabul görülen bir düşüncedir.

 

Hz. Muhammed’in vefatında halifelik için Hz. Peygamber’e akrabalık bağı bakımından daha yakın olan Hz. Ali beklenirken, Hz. Ebubekir’in seçilmesi buna güzel bir örnektir.

 

Yine Hz. Muhammed’in yapacağı işlerde ashabını toplayıp onlarla istişare etmesi, en yakınındaki kölesine, eşine kadar birçok insana danışarak onların fikirlerini sorması demokratik bir düşünce değil midir?

 

Ama gelin görün ki, bu makama vekâlet durumundaki halifelerde bile zamanla menfaatler ön plana çıkarılarak aile içerisinde saltanat el değiştirmiş, bazen çocuk yaştakiler bile iş başına getirilmiş, halk güdülen durumuna getirilmiştir.

 

Günümüzde de demokrasiyi koruma adına demokratik sistemi rafa kaldırma girişimleri olmakla birlikte sonuçta demokrasinin özüne dönülmüştür. Kısık sesle de olsa halk kendisinde olması gereken yetkiyi vermeme mücadelesine devam etmektedir.

 

Demokratik rejimde yönetenlerin yönetilenlere, yönetilenlerin ise yönetenlere güven duyması gerekiyor. Hukukun tarafsız ve güçlü olmasıyla insanların kendilerini huzur ve güvende hissetmesi gerekiyor.

 

Yönetenlerin halkın menfaatine, halk adına karar vermesi, demokrasiyi oyuncak gibi kullanıp işine geldiği gibi içi boşaltılmış bir kavram yaratmamaları büyük önem arz ediyor.

 

Alfred E. Smith, “Demokrasinin bütün kusurları, daha güçlü bir demokrasi ile kapatılır.” derken demokrasinin alternatifinin daha güçlü bir demokrasi olduğuna vurgu yapmaktadır kanımca.

 

Türk toplumu da işte bu bilinçle anayasaya Cumhuriyetin nitelikleri başlığı altında “…demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti” ibaresini koymuş ve bu hükmün “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” hükmü ile vazgeçilmezliğini kabul etmiştir.

 

Demokrasinin kendi özgürlüğümüzden öte başkalarının özgürlüğüne saygı gösterme sistemi olduğu inancıyla “inadına demokrasi” demekten başka çaremiz yoktur. 15.11.2011

 

 

Fahrettin Çelik