Okul sıralarına oturmuş, öğretmeni tarafından verilen derslere kulak veriyor gibiydi Kays!

Oysa kalbinin derinliklerinde Leyla’ya karşı oluşan sevgi seli, O’nu derse odaklanmaktan alıkoyuyor, gizemli diyarlara doğru alıp götürüyordu!
Yüreği öylesine kıpır kıpır atıyordu ki; tebessümle bezenen gül yüzü, sınıfın kara tahtasına dönük olsa bile, aklında fikrinde hep O vardı!
Arkadaşları Sınıfta oturmuş ders dinliyorken, O hayal dünyasına dalmış, maşukuyla kol kola geziniyordu devr-i âlemde!
Derinlere daldıkça, içindeki seraplara ilişiyor duruyordu yorgun bakışlı gözleri! Dilinde “Leyla” cümleleri, nazlı nazlı süzülüp akıyordu!.. 
Arkadaşları derse daldıkça, O kalbinin kutsal derinliklerinde yer ayırdığı Leyla’sının aşkıyla müşerrefleşiyor, tozpembe hayaller kuruyordu!..
            Kulaktan kulağa, dilden dile yayılan bu aşkı duyan Leyla’nın annesi, kızını çok sevdiği okul ortamından koparır, âşık ile maşukun vuslata ermesine mani olur! 
Ayrılık ıstırabıyla kıvranan Kays’ın içinde adeta kor ateşler yanmaya başlar! Hem de öyle bir ateş ki; ummanlara bile daldırsan asla sönmeyecekmiş gibi lavlaşır!.. 
Bunun üzerine Kays, halk arasında Arapçada “deli” anlamına gelen Mecnun diye anılmaya başlar!
Tarifi bile imkânsızlaşan aşkı, dilden dile destanlaşmaya, kıtadan kıtaya yaygınlaşmaya doğru yol alır!
En nihayetinde kara sevdaya dayanamaz, garip başını alır ve ikametgâhından fersah fersah uzak diyarlara atar bitkin cüssesini! 
Uçsuz bucaksız çölleri iskân, yalnızlığı mesken edinir!..
İzini sürüp hüsn-ü cemaliyle müşerref olanlar, Leyla’yı unutmasını, kara sevdayı gönlünün kutsal derinliklerine gömmesini ve herkes gibi topluma adapte olmasını telkin ederler!..
Lakin O’nun için kâinat artık Leyla’dan ibarettir! O olmadan en mükemmel hayat bile içinden çıkılmaz bir girdaptır! Hülasa, hiçbir şekilde bu amansız aşktan vazgeçmeyeceğini telaffuz eder lisan-ı hal ile!
Çöl ikliminde bir başına dolaşan Mecnun, bir o yana bir bu yana koşar, kalbi ise “Leyla Leyla” nidalarıyla çarpar!..
Bir yandan benliğinde kaynayıp duran buhranlar, bir diğer yandan yanaklarını hafif hafif okşayan çölün meltemi esintisi O’nu her geçen dakika daha da Mecnunlaştırır!
Mecnunlaştıkça da acımasız Hamsin iklimine gark olur, hem de Temmuz’un kavurucu sıcağında!..  
Yaşamına katkı sunan, nefes aldıran ve hayatta kalmasına vesile olan tek olgu; belli aralıklarla içinde beliren yakamozlardır!.. 
Çaresizlikler odağında kıvranan Mecnun’un dedesi, daha fazla dayanamaz, O’nu bu dertten kurtarmak düşüncesiyle Allah’a yakarması için Kâbe’ye götürür:
Zira O, tam tersine derdinin artması için dua ve niyazda bulunur!  
Hem Leyla’nın, hem de Mecnun’un halleri gittikçe perişanlaşır!
Başkasıyla nikâhlandırılan Leyla, kocasından kendisini uzak tutmak babında bir hikâye uydurur ve bir süre sonra adam toprağın kara bağrıyla kucaklaşıp, dar-ül beka’ya intikal eder!
Bu sırada Mecnun çöldedir! Firakın, aşkın, kara sevdanın bin bir türlü cefasıyla yoğrulmaktadır! Dünyayla bütün bağlantısı kesilir ve sadece ruhuyla yaşar hale gelir!
İçinden en yücelere dek yükseltmiş olduğu Leyla da dâhil olmak üzere, tüm maddi varlıklarla ilişkisini koparır!.. 
Bir gün Leyla çölde bulur, O’na; “Bak ben geldim, uğruna çöllere düşüp Mecnunlaştığın Leyla’yım” der!
Mecnun ise, başını yerden kaldırır, Leyla’nın gözlerinin içine pür dikkat bakar ve dilinden şu nükteli cümle süzülür: “EĞER SEN LEYLA’YSAN, YA BU İÇİMDEKİ LEYLA KİM?”
Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…
 
 
 
Bilal KARADAĞ
   [email protected]