Cumhuriyet değerlerini tam olarak içselleştirmeyen, yetersiz nitelikli bireylerin devlet yönetimini OKLOKRASİ’nin  verdiği avantajlarla elde ettiğinde; sosyolojinin farklı renkleri arasında çatışma yaratma ihtimali, gelişmekte olan bir ülke için ağır bir faturadır! Yakın tarih Türkiye, bu ağır bedelin yansımalarını yaşamakta. Her alanda görülen “PATİNAJ” hali, ekonomi ve eğitimin birbirini besleyen mekanizmalarının aksaması, bu süreçten bağımsız olmadığı herkesin görmesi gereken somut bir kanıttır!


Muktedirlerin Nirvana’ya çıkarış öyküsü, cumhuriyet değerlerinin ileriye doğru götürülemeyişinin verdiği “kazanımlar”dan bağımsız değildir! Sosyolojinin ezberler esaretinde muktedirlere verdiği bu güç, çağdaş dünyada Türkiye’nin hayati fonksiyonlarına —özellikle son dönemde— ağır travmalar yaratmış; anayasal kurumlar ve devlet mekanizmaları bir kişinin ve onun tasarruflarıyla bir zümrenin şirketi hâline dönüştürülmüştür!


“Büyük TURP” vaadiyle sürekli kitlelerin motivasyonunu gelecek seçimler için kanalize eden, hukuk ve adalet gibi hayati unsurları siyasi menfaat için cesaretle harcayan bu anlayışın; Türkiye Cumhuriyeti’ne maddi ve manevi verdikleri zararın, ekonomik ve sosyolojik sonuçları gelecek nesiller için acı vericidir!

Türkiye Cumhuriyeti’nin, cumhuriyet kazanımlarıyla Ortadoğu’un  kapalı zihniyetlerden ayrışan yönüne sürekli darbe indiren; seçimler vasıtasıyla edinilen yerel yönetim farklılıklarına dahi tahammül edemeyen kuralsız iktidarın menfaat bileşenleri, din ve milliyetçilik maskesiyle ülkeye verdikleri zararı kendi ikballerine tercih etmektedir. Bu, nasıl bir yönetimle karşı karşıya olduğumuzun resmidir!

Gizli tanıklarla ülkede yaratılan hukuksuzluk parodileri, önceden senaryosu yazılmış gizemli tiyatrolarla gelecek seçimler üzerinde yaratılan heyula, güldürse de düşünen ve sorgulayan insanların zihin dünyasında yarattığı tahribatın nelere mal olacağını hiç düşünmedikleri görülmesi gereken bir dramdır. Ülkenin en büyük sorunlarının, kaybedilen oyların geri kazanılması motivasyonuyla çözülmeye çalışılması; iktidarın en büyük önceliği olduğu izlenimi, dikkat edilmesi gereken bir hadisedir!

Sürekli Nirvana’da anayasa üstü konumda tutulan bir liderin, ülkedeki tüm kuralları artık kabul görmeyen çağ dışı anlayışlarla ortadan kaldırması karşısında, çağdaş dimağların yapabileceklerinin sınırlı olması; oklokrasinin iktidara sağladığı en büyük avantajdır! Sanılanın aksine, cumhuriyet dönemi iktidarlarının içinde en başarısız hükümetin uzun yıllar ülkeye hükmetmesi; sürekli maskelerle perdelenen “gelişiyoruz” hikayelerinin sonuna geldiğimizin emareleri, gelecek adına umut verse de bu yönetim tarzının ülkeye yapılmış en büyük zarar olduğu gerçeğini değiştirmemektedir.


Gelecekte bolluk içinde yaşatılacağı umuduyla kandırılan bir halkın, söylenen her şeyi gerçek zannetmesi karşısında yapabilecek bir şey yoktur! Zira bildiğini sandığın şeyi öğrenmen imkânsızdır! Bu, iktidar tarafından verilen acı bir zehirdir! Ülkenin bütün motivasyonunu karşı devrimle tarumar eden iktidarın, gelecek nesillerin hayatını ipotek edişi karşısında; bilinçli halk kümelerinin azınlığa düşürülme çabaları, BÜYÜK TURP’un kim olduğunun kanıtıdır! Bu ülkenin hukukunu, ekonomisini, eğitimini, cumhuriyet değerlerini, sosyolojinin çağdaş dünyayla uyumunu kim sabote ediyorsa; BÜYÜK TURP odur!


Sürekli Nirvana’dan asasıyla bütün kutsal değerleri harcayan, gerçeğin tam aksini söyleyebilme yeteneğiyle kitlelerini istediği kıvamda yönlendiren; her olumsuzluğun tek sorumlusuyken medya gücü ve oklokrasinin avantajlarını kullanarak kendini ilahlaştıran birinin Türkiye Cumhuriyeti’ne verdiği zararı hesaplayacak bir yöntem dahi yoktur! BÜYÜK TURP asla gizli özne değildir! 85 milyon, kim olduğunu net biliyor! Açık ve her gün meydanda, ekranlarda, enflasyonda, eğitimde, ekonomide, sağlıkta, adalette —her yerde— gözümüzün önündedir! Zihinlerdeki TURP patladığında, maskeler düştüğünde, TÜRKİYE yeniden kuruluş öncesine düştüğünün farkına varacaktır! Devrimlerinin benimsetiliş süreci yara almaya devam ediyor. zihinsel prangalar, lider kültü ve sosyolojik patinaj devam ettiği sürece, “karanlık çağdan” çıkış mümkün değildir! GÖREBİLENE! 

DİPNOT:

Adamın biri, bisikletle Türkiye’den İran’a geçiyormuş. Selesinde kocaman bir torba… Gümrük görevlisi haliyle şüphelenmiş:

— Aç torbayı, demiş.

Açmış, kum çıkmış.

İki gün sonra, aynı adam ıslık çala çala gelmiş sınır kapısına, çıkış yapacak. Selesinde yine torba…

— Aç, demişler.

Açmış, yine kum.

İki gün sonra, aynı adam pedal çevire çevire gelmiş sınır kapısına. Selesinde yine torba… Bu sefer polis çağırmışlar, narkotikçi gözüyle incelemişler. Nafile, bildiğin kum… Delirecekler. Bir, üç, beş, hep aynı manzara… Adam geliyor geze geze; termal kamerayla bakıyorlar, tahlil yapıyorlar, köpeklere koklatıyorlar, uyduyla takip ediyorlar… Hikâye! Hep kum çıkıyor.

Aradan yıllar geçiyor. Gümrük görevlisi emekli olduktan sonra çarşıda o adama rastlıyor:

— İçim içimi yiyor, diyor. Bu saatten sonra bir şey yapamam sana. Allah aşkına söyle, ne kaçırıyordun o torbayla?

Adam cevap veriyor:

— Bisiklet.

Türkiye zihinsel ablukadan kurtulmadığı sürece, “NELER KAYBETTTİĞİNİN” farkında olmayacaktır !