İnsanlık tarihi, tarihsel süreç, siyaset ve sosyal bilimler diyor ki:
Hiç kimse bir başkası adına sorun çözmez. 
Birisinin bir başkası adına sorun çözdüğünün örneği yok. 
Gücü eline geçiren, önce kendi sorunu çözer. 
Sıra size hiçbir zaman gelmez. 
Eğer böyle olmasaydı sizlerin (halkın) sorunları çoktan çözülmüş olurdu. 
Bu bağlamda sorunlarımızın çözümünü bir başkasından beklemeyelim.

Seçeceğiniz kişilere ve ülkeyi yönetenlere bir bakın. 
Seçtiğiniz kişilerin ve ülkeyi yönetenlerin, dününü ve bugününü karşılaştırın ve sorgulayın. 
Seçtiğiniz kişilerin ve ülkeyi yönetenlerin, kendilerinin ve çevrelerinin ekonomik ve sosyal yaşamlarındaki değişimlere bir göz atın.

Sonra geriye dönün kendinize ve çevrenize bir bakın. 
Sizin ve çevrenizin yaşamlarındaki gelişme ve değişimlere bakın.

İkisini karşılaştırın.

Sonra sakin bir kafayla düşünün. 
Sonra kendinizi sorgulayın.
Kendinizle yüzleşin.
Neyi doğru neyi yanlış yaptığınıza bir bakın.

İktidardaki yönetenlerin esiklerini ve yanlışların ortaya koymak ve eleştirmek yetmiyor. 
Doğru olanı ve yapılması gerekenleri de söylemek gerekiyor.

Temsili demokrasiye dayalı işleyen çok partili siyasal sistem, 1980’lere gelindiğinde tıkandı. Değişen ve dönüşen ihtiyaçlara cevap vermede yetersiz kaldı. Katılımcı ve çoğulcu demokrasi dönemine geçildi. Sorunlarını, çoğulcu ve katılımcı bir anlayışla tartışılarak, bilgi temelinde çözümler üretilmeye başlandı.

Çok partili siyasal sistemle yönetilen ülkeler, siyasi partiler hızla kendilerini ve kurumlarını yenilediler. Fakat Türkiye, temsili demokrasi ile yönetilmeye devam etti.
• 
Kasım 2002’de iktidara gelen AKP’nin Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, çağın değişen ve dönüşen gelişmelerinin dışında kalmış olan temsili demokrasiyi, tek adam rejimine dönüştürdü. Ülkeyi tek başına aldığı kararlarla yönetmeye başladı.

TBMM devre dışı bıraktı. Ülkeyi kanunun hükmünde kararnamelerle yönetmeye başladı. Demokrasi ve hukuku yok etti. Hak ve özgürlükler yok etti. Dünya ile kavga etmeye başladı. Erdoğan’ın yönetiminde Türkiye’nin neredeyse dostu olan ülke kalmadı.

Gelinen nokta sürdürülebilir bir durum değildir. Türkiye böyle yönetilmez. Böyle yönetilmeye devam edemez.

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal Atatürk, aklı ve bilimi miras bıraktı. Bilim ve teknolojide gelişmeyi, uygarlık seviyesini yakalama ve üstüne çıkmayı hedef olarak gösterdi. 
Atatürk’ün mirası ve gösterdiği hedef doğrultusunda: 
Demokrasi ve hukuk gelişmiş,
Hak ve özgürlükler güvenceye kavuşmuş, 
Eşitlik ve adalet sorununu çözmüş, 
Yurttaşları hak ve sorumluluğunun bilincinde olan,
Planlama, yönetim, örgütlenme ve finansmanı ile nitelikli insan gücünü yetiştirmeyi hedefleyen eğitim sistemi olan,
Bilgi toplumu olmayı başarmış,
İleri teknolojiye dayalı üretim yapan,
İşsizlik ve yoksulluk sorununu çözmüş,
Halkının refah düzeyini yükseltmiş, 
Toplumsal huzur ve barışı kavuşmuş, 
Ülkelerin yapılanma ve işleyişlerini, bilim ve teknolojideki gelişmişlik düzeylerini, sorun çözme yöntemini kendimize örnek almalıyız. 
• 
Sorunların çözümünü en iyi, sorunu yaşayanlar bilirler. 
Sorunları yaşayanlar olarak bir araya gelmeliyiz.
Önce sorunlarımızın tanımlamalı ve adını koymalıyız. 
Tanımladığımız ve adını koyduğumuz sorunlarımızı, bilgi ve akla dayalı, katılımcı ve çoğulcu bir anlayışla tartışarak, ortak akla dayalı çözümler üretmeliyiz.
Çözüm önerilerimizle birlikte seçtiklerimize gitmeliyiz.
İşte sorunlarımız. İşte çözüm önerileri demeliyiz.
Sorunlarımız çözersen seni yeniden seçeriz. 
Çözmezsen sizi yeniden seçmeyiz demeliyiz.
• 
Aktif yurttaş olmalıyız. 
Hak ve sorumluluklarımızı bilmeliyiz. 
Haklarımıza sahip çıkmalı, sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz. 
Verdiğimiz verginin nereye harcandığının hesabını sormalıyız.
• 
Oy vermeden önce, oy vereceğimiz kişilerin, birikim, deneyim ve yeteneklerini sorgulamalıyız. Sorunlarımızı çözecek nitelik, deneyim ve birikime sahip olup olmadığını bakmalıyız. 
• 
Oyumuza sahip çıkmalıyız. Oy verdiğimiz partiyi ve seçtiğimiz kişiyi denetlemeliyiz.
Verdiği sözlerini tutmasını sağlamalıyız. 
Dinleyen değil, soran ve sorgulayan yurttaş olmalıyız. 
Bunları yaparken, kendimizde samimi, dürüst ve şeffaf olmalıyız. 
Oyumuzu, bir pazarlık aracı yapmamalıyız. 
Ancak o zaman hesap sorma hakkımız olur.
Kendimiz dürüst ve şeffaf olmadan, seçtiklerimizden şeffaflık ve dürüstlük beklemeliyiz.
• 
Genel Başkanların belirlediği adaylara, gözü kapalı oy verip, sonrada geriye dönüp ondan sorunlarımızı çözmesini beklememeliyiz.