Bir zamanlar Türkiye'nin gündeminde kesintisiz sekiz yıl­lık mecburi eğitim vardı. Bu gündem kendisi oluşmamış, oluşturulmuştu. Esas gündem­de olması gereken Güneydoğu ve terör, enflas­yon, işsizlik, fakirlik, kalkınma gibi konular unut­turulmaya çalışılmaktaydı. Konu tamamen politik bir şekilde ele alınmaktaydı. Yoksa Türkiye'nin eğitim seviyesinin yükseltilmesi amacı güdülmemekteydi.

Esasen söylenmek istenen dolaylı olarak ifade edilmekte ve bu şekilde gerçek amaç milletten saklanmaya çalışılmaktaydı. Amaç İmam-Hatiplerin orta kısımlarının kapatılmasıydı. Kur'an Kurs­larına öğrenci gönderilmemesiydi. Fakat yalancı­nın mumu yatsıya kadar yanar misali, halk bu ger­çeği anlamıştı. Gerektiğinde ve yeri geldiğinde cevabını verecekti.

Bazı siyasi parti liderleri sekiz yıllık eğitimi reji­min teminatı olarak görmekte ve rejimi korumak için muhakkak kesintisiz eğitime geçileceğini be­lirtmekteydi. Zamanın başbakanı Tansu Çiller bu konuda:

“Ya olacak ya olacak!” diyordu.

Demek ki İmam-Hatiplerin orta kı­sımları ile Kur'an Kursları rejim için tehlike arz etmekteydi. Öyleyse derhal bu okullar kapatıl­malı ve Anadolu Liselerinin orta kısmı, çıraklık eğitim merkezleri ve meslek liselerinin orta kı­sımları da bu uğurda feda edilmeliydi. Anlayış buydu.

Rejim için tehlikeli görülen ve bir siyasi parti­nin arka bahçesi olarak ifade edilen bu okullar Cumhuriyet Hükümetleri tarafından aydın din adamı yetiştirilmek üzere kurulmuştu. Milli Eği­tim Bakanlığının ders kitapları dışında herhangi bir kitap okutulmamaktaydı. Öğretmenleri de herhangi bir parti tarafından atanmamakta, yine Millî Eğitim Bakanlığının atadığı öğretmenler bu okullarda derslere girmekteydiler. Müfredat­ları da Talim Terbiye Kurulunca hazırlanmakta, normal liselerde okutulan dersler de bu okullar­da verilmekteydi.

Ama bu okulların önüne bir de katsayı engeli getirilerek puanları tuttuğu halde istedikleri üniversitelere ve fakültelere girmeleri engellendi. Şöyle ki aynı sorulara aynı sayıda cevap veren meslek liselilerin puan katsayıları düşürülmüş, buna bir de okul puanı eklenerek elit kesimin en iyi fakülte ve üniversitelerde okumaları diğerlerinin de mağdur olmaları amaçlanmıştı. Öyle de oldu. Hakkari Lisesinden mezun bir öğrenci ile mesela Vefa lisesi mezunu bir öğrenci eşit sayıda ve aynı soruları doğru cevaplasa bile aynı puanı alamıyordu. Meslek lisesi mezunları da öyle...

İmam Hatip Okullarının diğer liselerden farkı, binalarının neredeyse tamamının millet tarafından yapılmış-yaptırılmış olması ve İmam-Hatip mezunu hiçbir öğrencinin terörist, anarşist, Marksist, Leninist, millet ve vatan düşmanı olmaması ve rejim aleyhi­ne de olsa hiçbir eyleme katılmamış olmasıydı. Kanlı “1 Mayıs” olaylarını, Gazi olaylarını İmam-Hatip mezunları çıkarmamıştı. Yeraltı mafyası içeri­sinde hiçbir Imam-Hatipliye rastlanmadı. Devlet içerisindeki çete örgütlerinde böyle bir şahıs bu­lunamadı. Buralardan şimdiye kadar hep vatanı­nı, milletini, dinini seven insanlar çıktı. Nasıl olu­yor da bu insanlara bu derece kin güdülüyordu, an­lamak mümkün değildi.

Meğer enflasyon canavarı, Güneydoğu terörü, işsizlik, fakirlik gibi meseleler çoktan halledilecekmiş de İmam-Hatip Liselerinin orta kısımları ile Kur'an Kursları buna engel olmuştu. Sanki Tür­kiye, çoktan beri kalkınmasını tamamlayacak, sa­nayide, tarımda, dış ticarette büyük ülkelerle yarışacakmış; fakat İmam-Hatipler ve Kur'an Kursları buna engel olmuştu. Türkiye'nin o günkü altyapısının değil kesinti­siz, kesintili sekiz yıllık mecburi eğitime bile uygun olmadığını herkes bilmekteydi. Halen beş yıllık mecburi eğitimde okula gidemeyen yüzbinlerce çocuk mevcuttu. Mevcut sistem içerisinde bile Türkiye'de binlerce dersliğe, öğretmene, donanı­ma, ders araç ve gerecine ihtiyaç varken, tama­men politik amaçlarla bu gerçeklerin göz ardı edilmesinin arkasında art niyet yatmaktaydı. Kısa­ca Türk Eğitim sistemi, bazı politikacıların, Mark­sist örgütlerin, ateist çevrelerin ve egemen birta­kım resmi ye sivil güçlerin ideolojilerine alet edil­mekteydi. İnsanlarımız bu konuda da kamplaştırılmaya ve gerilim meydana getirilmeye çalışıl­maktaydı.

Hülasa, üzüm yeme yerine bağcı dövülmekteydi.