Buket Uzuner’in ‘Yolda’ adlı kitabını tekrar okuduğumdan bahsetmiştim bir önceki yazımda. Başından bir alıntı yapmıştım kendime dair, bir de son öyküsünden bir alıntıyla noktayı koyalım derim bu kitapla ilgili. Kitabı okumanızı öneririm, güzel yol öyküleri var.

 Bu bahsettiğim son öykü de yine yolculukta geçiyor. Şişman insan ve diğerleri şeklinde, her iki taraftan da oldukça ruha dokunur tespitler var bence bu öyküde. Tabii öyküde de her iki bakış açısı kadınlar üzerinden verildiği ve ben de bir kadın olduğum için cinsiyetçi bir yaklaşım sergileyeceğim. Yoksa obezitenin insanlık sorunu olduğunun farkındayım. Gelelim alıntıya:

“Bir gün düşüp bayıldım ve hayatım değişti! O gün bugündür hiç kimse benim yanıma oturmak istemez! Çünkü Angela’nın yanı dikenlidir. Hiç kimse benimle göz göze gelmek, benimle konuşmak, aynı asansöre binmek ya da yanıma oturmak istemez! Hiç kimse bana sokakta yol sormaz. Dünyada çok iri olmasına karşın görünmez olan tek canlı obez insandır! Şişmanlar, dünyada insanların en çok utandığı kardeşleridir. Herhangi bir zorunluluk nedeniyle elimi sıkan ya da dokunanlara AIDS bulaştıracak kadar tehlikeliymişim gibi insanların tüylerini diken diken etmenin tek nedeni şişmanlığımdır. Üzerimde normal kiloma ek olarak taşıdığım 60 kilo ekstra yağ yüküyle damla damla terlemek sanki kendi tercihimmiş gibi yanımdakilerde aşikâr bir tiksinti uyandırırım. İstenmediğim daima yüzüme vurulur. Sinemada, lokantada, metroda, tren, uçak ve otobüste yanımdaki koltuk daima lanetlidir çünkü Angela obezdir! Benim bulunduğum ortamda oturmak için boş yer olup olmadığı pek fark etmez, çünkü benim yanım hep boş kalır. Çoğu zaman yol boyunca ayakta veya dışarıda kalmak bile benimle yan yana oturmaya yeğlenir. Çok çok mecburen yanıma oturmak zorunda kalanların yüzü asılır, canı sıkılır, benimle göz temasından kaçınmak için boyun tutulması bile göze alınarak bakışlar saatlerce ters bir yöne sabitlenir veya uykuya saklanılır. Bu insanlar, yolculuk bitince adeta kaçarak yanımdan uzaklaşır, sevinçle sıvışırlar ortamdan... Ancak hiç konuşmadıkları, hiç tanımadıkları, adının Angela; melek olduğunu bile bilmedikleri, yalnızca obez olduğum için tanımaya değer bulmadıkları beni şişmanlığımdan ötürü asla unutmaz, yolculuk sırasında kendilerine ne büyük sorun yaşattığımı neredeyse iştahlı bir nefret ve müstehcen bir zevkle anarlar. İşte görünmez biri gibi yaşayan bir obez, bütün izolasyonu ve yalnızlığına karşın hiç unutulmayacak biridir. On bir yaşımdan beri kimse sevmez, istemez beni, çünkü bir gün bayıldım, düştüm ve hayatım değişti.”

Bahsi geçen o şişko kadınlar, benim de çocukluğumda hep etrafımdaydı. Eş dost akraba derken yığınlaydılar. Beni yutacaklarmış gibi dolaşırlardı etrafımda. Zaman zaman da bununla ilgili korkuturlardı. Bense köşe bucak saklanır ya da sokaklara kaçardım fırsatını bulunca. Kendimi bildim bileli sokaklar kurtarıcım olmuştur. Dışarısı hep iyi gelmiştir bana.

‘Şişko’ dememden kızgınlığım anlaşılmıştır herhalde. Kişilerle değil sorunum yalnızca bugün için. Sadece alıntı kısmını bile okumak tetikledi şişmanlama korkumu. Korkunca böyle saldırganlaşabiliyorum. Çünkü o minnacık halimle o gün için bir yanımla onlardan korkanken, bilerek ya da bilmeyerek o yaşlarda bir karar almışım içsel olarak: onlara benzemeyeceğim, onlar gibi şişko bir yaşlı olmayacağım.

Her dönemde iştahlı bir insan olarak yiyip bunu yakabilmek ya da balıketini geçmemek bana hep öyle kalacağım yanılgısını yaşatmış. Fakat emekli olmakla birlikte baktım ki kilo alıyorum ve durduramıyorum; üstelik sağlık sorunlarımda da kilolu olmamın altı çiziliyor, panikledim.

O günden bu güne yıllardır emek veriyorum öncesini saymazsak. Okuduğum kitabın haddi hesabı yok, aldığım profesyonel yardımlar derken belli bir noktaya geldim. Hoşnudum kilomdan. Fakat bunu korumak var. En önemlisi de o. Yoksa al-ver, al-ver bir işe yaramıyor. Üstelik kendime güvenimi de yitirtiyor bana. Yani alma- verme dengemi de bozuyor açıkçası.

Üzerimde uzun süre çalışmama rağmen güç ve kuvvet kavramlarıyla ilgili çarpık anlayışım ne yazık ki devam ediyor. Böyle olunca bedensel anlamda iri olmaya yüklediğim güç anlamı sinsi sinsi alttan çalışmaya devam ediyor. Hâlbuki ben artık o küçük kız değilim. Kendimi koruyacak bir sürü donanıma sahibim. Fakat gel de bunu ona anlat. İstekliyim. Çünkü gerçekten fazla ağırlıklara hiçbir anlamda ihtiyacım yok.

Farkındalıklarım doğrultusunda birçok deneyime sahibim Silme, Bozma ve Genellemeyle ilgili. İletişimde beni sekteye uğratan bu kavramların, yerine ve zamanına göre beni korumaları da söz konusu olmuş ya da olabiliyor tabii.

NLP notlarımdan aktarıyorum:

 Silme: Deneyimimizin belli parçalarına seçici olarak dikkat gösterip diğerlerini yok saymaktır. Mesela kişinin konuşan insanlarla dolu bir odada, belli bir kişinin sesini duyabilmek için diğer sesleri filtrelemek veya yok saymak kabiliyetidir... Silme ile biz dünyayı, başedebileceğimizi hissettiğimiz oranlara küçültürüz. Küçültme, bazı bağlamlar için faydalı olabilir ama bizim için acının kaynağı da olabilir.

İşte ben silme ile sadece bedenime ve dolayısıyla kilolarıma odaklanınca yaşım itibarıyla da bu beni acının kavurucu kısmına yani ızdıraba götürüyor. Tıpkı oğlumun ölümüne odaklanıp yası küçültmem gibi. Hâlbuki onun yanı sıra bir sürü kaybımı düşünürsem, yasa kuş bakışı bakarak acım kavurucu olmaktan uzaklaşıyor. Böylece biraz daha rahat nefes alır hale geliyorum.

Bu farkındalık eşliğinde kendime; beden, zihin, ruh ve duygular bazında bütünsel bir bakış açısıyla bakmak da beni şişmanlıkla ilgili korkularımdan uzaklaştıracaktır diye düşünüyorum. Bedenimle ilgili hissettiğim hafifliğin ruhuma da zihnime de yansıması için duacıyım. Gevşiyorum ve keyfime bakıyorum. Teşekkürler.