“Sadık Asker”tanımlaması bir arketip midir persona mıdır ya da...Böylesine yeni kavramlarla karşılaşıyorum çeşitli mitolojik, psikolojik, sosyolojik, felsefik kitaplarla tanıştıkça. Sonuna takı almış
her öğreti dikkatimi çeker oldu.Tabii oradan oraya sıçrarken de zihnimden cızırtılar gelmeye başladı.
En iyisi sigortalar atmadan ben kendi anlamlar dünyamdan bu tanıma ne yükledim onun üzerinden gideyim zihnimin yettiğince.
Hatta iyi olacak hastanın doktor ayağına gelirmiş dergide karşıma çıkan paragraftan bahsedip sonra lafı kendime getireyim, daha şık olacağına inanıyorum. Şöyle demiş kişi “Neden bu benliklere yapışıp kalıyoruz?” sorusuna yanıt olarak:
“Bunu sağlayan, sevgili egomuz.”Sadık askerim egom” diyorum ben ona. Yaşamda kalmak için her türlü mücadeleyi verir, kılıktan kılığa girer. Bazen kurban, bazen katil olur. Ve beni ustaca yönetir.
İnsanın bu dünyada öğrenmeye geldiği en büyük ders, nefsine uyanmak yani egosunu terbiye etmektir. Egonun dediklerinin tek ve mutlak gerçek olmadığını hatırladığımız sürece bu illüzyon dünyasından özgürleşmemiz kolaylaşır. Ve tabii ki düalite dünyasında yaşamaya devam ettiğimiz sürece zihnimizin ürettiği illüzyonların mahkûmu olmamamız kaçınılmazdır. Bilinçli farkındalık çalışmaları ve tüm kadim öğretilerde de öğretildiği gibi önce zihnimizi ve egomuzu fark etmeyi ve eğitmeyi öğrenebiliriz. Onlardan kurtulmak ya da onları yok saymak yerine, bu dünyada onların varlığını bilerek ve aynı zamanda onlarla dost olarak yaşamayı seçebiliriz.”
Şimdi gelelim bende çağrıştırdıklarına. Öncelikle şunu belirteyim, dikkatimi celbettiği yer bir dolunay çemberiydi. Malum dolunay çemberlerinde odağımız neyi bırakmak istediğimize kaydırılır. Bu
geçtiğimiz 13 Temmuz gecesinde de böyle bir çember içindeydim. Tabii bir sürü şey var bırakmak istediğim. Fakat bir o kadar da yerine koymak istediğim var. Çünkü benim bugünkü anlamlar dünyamda doğa boşlukları sevmez. O yüzden olumsuz gördüğüm bir şeyi bırakmayı dillendirirken olumlusunu da yanında çağırırım. Bir paket programdır benim için bu tür ritüeller. İşte bu görüşlerimden yola çıkarak o gün de bir sürü ritüeller yaptım kendimce. Fakat gündemimdeki öncelikler İrene ile ilgili olduğu için onun üzerinden kendimi ifade etmeyi seçiyorum. Şöyle ki köpekler hayatımda öyle ya da böyle hep vardı. Bir sürü adları oldu, bugün ise adı İrene. Adları değişebilir ama onlar benim “Sadık Asker” im olmuş. Şefkat duygusu orada şekil almış ve oradan bir çıkış kapısı bulmuş kendine. Yoksa içimde taşlaşıp kalacakmış. Bunu yıllarca fark etmeden yaşamışım. Ta ki bir yakınım bunun altını çizince farkındalığa eriştim ve armağanını kabul edebildim. Şükürler olsun.
Bugün her doğum ölüm gerçeğini de beraberinde getiriyorsa ben de sevginin yanında korkuyu da kabullenmeyi seçiyorum. Bundan yola çıkarak İrene ile ilgili kaygılarımı bu dolunayda kâğıda yazıp
yaktım ve toprağa gömdüm. Bırakmak niyetiyle yaptığım bu eylemi desteklemek adına da günlerdir doktor işlerimden dolayı köye bıraktığım İrene’ yi eve aldım getirdim. Dileğimin güzelliklerle sürdürebilirliliğe ulaşmasını istedim.
Böyle işte çoğu insana aptal saptal gelenler bana iyi geliyor. Kendimi kendim gibi hissediyorum böyle zamanlarda. Bu da ne demekse!?