|
*Hayatı boyunca hiçbir hedefi ve ideali olmamış ve böyle bir kavramla tanışmamış bir insana siz; ulusal hedefleri belirleyen ‘ülkü’lerin kutsallığını anlatamazsınız. *Mevcut ücret politikaları sürdürülmeye devam edildiği sürece, ücretlilere; maaşından ve emeklisini düşünmekten başka bu ülkeye “katma değer” girdisi sağlamaya yönelik bir ‘misyon’unun da olması gerektiğini kabul ettiremezsiniz.
*Yaşamın yükü altında ezilen bir insana, yaptığı işin karşılığında alacağı ücretin dışında, ulusal gündemi meşgul eden sorunlara yöneltip duyarlı hale getiremezsiniz.
*Bir insanın bu dünyada yaşadığı acılar, öbür dünyasını unutturacak kadar acımasızsa, o insana ahiretin faziletini fark ettiremezsiniz.
*Kendisini düzeltmeden ve düzeltmek için de zerre kadar çaba göstermeyen, buna karşın Türkiye’yi, hatta tüm dünyayı düzeltmeye çalışan o çokbilmiş ukala insanlarla Avrupa Birliğine giremezsiniz. *Çocuğuna harçlık veremeyen bir babanın yaşadığı psikolojik travmanın olağan hale geldiği bir ülkede, o ülkeyi hangi rejimle yönetirseniz yönetin, o rejimin faziletlerini anlatarak o insana inandıramazsınız. *Bu milleti ve milleti oluşturan bu insanları tanımadan, anlamadan, hissetmeden ve uygulanabilirliliğini düşünmeden ne kadar Anayasa, yasa, tüzük ve yönetmelik çıkarırsanız çıkarın, mevzuat arşivi oluşturmaktan başka bu milleti mutlu edemezsiniz. *Anarşi ve teröre verilecek her tavizin, yeni tavizlerin beklentisine ve taleplerine yol açabileceğini, kararlılığınızı hissettirip, gerektiğinde bunu kanıtlamadan terörle mücadelede başarılı olamazsınız. *Uluslararası ilişkilerde dostlukların ve düşmanlıkların çıkar ilişkilerine göre kurgulandığı bir dünya düzeninde süper güçlere özellikle ABD’ye karşı yürütülmek istenen ‘sanal düşmanlık’ ‘trip’leriyle bir yere varamazsınız. *Önyargılarınızdan arınıp, dogmatik düşüncelerinizden kurtulup, objektif bakabilme, empatik yaklaşma ve tarafsız değerlendirebilme erdemine ulaşmadan, kısır çekişmelerin ve sonuçsuz polemiklerin dışına çıkamazsınız. *Var olan ve fiilen yaşanan gerçekleri, kamufle ederek, çarpıtarak, sepeküla ederek ‘nihilist’ bir yaklaşımla yok edemezsiniz. *Konjoktürel ortamların ve doğal koşulların ortaya çıkarttığı liderleri ‘idol’ haline getirip, bunlara tapınma ayinleri bırakılmadığı sürece, çağa uyumlu bir gelişme süreci yakalayamazsınız. *Aslonan devlet ve bu devletin yaşatılması esas ise, geri kalan her şeyin teferruat olduğunu, bu uğurda ödenecek ve ödettirilecek her bedelin meşru ve haklı olabileceğini kabullenmek zorundasınız. *Sevenlerinizi, sevmeyenlerinizi, dostlarınızı ve düşmanlarınızı test edip denemeden, onlar hakkında olumlu veya olumsuz yargılarınızı netleştirmeden haklı olup / olmadığınızı bilemezsiniz. *Tüm sistemlerin ve yönetimlerin tek ve esas amacının, o ülkenin insanlarını madden ve manen mutlu etmek olduğu bilindiği halde, sadece ülkeyi yönetenlerin mutlu olduğu bir düzende, o insanların sahte sevgilerini asla gerçek sevgiye dönüştüremezsiniz. *Ömrünü sadece çocuklarına ve çocuklarının geleceğine endekslenmiş, hep gelecek endişesi taşımış ve bu endişesi temel belirleyici rol oynamış bir yaşam biçimiyle, bireysel bazda standartlara uygun kaliteli bir yaşama ulaşamazsınız.
*Büyük çoğunluğunun hayatında daha deniz görmemiş, eşiyle bir gün olsun baş başa yemek yememiş, diş fırçasıyla tanışmamış, ortalama tahsil seviyesi İlköğretim 3.sınıf düzeyindeki bir toplumu “muasır medeniyet”i yakalıyoruz diye avutamazsınız. *Herkesin birbirine benzemesini, aynı şeyleri düşünüp, aynı tercihleri kullanmasını, tek tip klişede karakterize edilerek homojen insan profili yaratma arzusu var olduğu sürece, “toplumsal mutabakat”ı sağlayamazsınız.
*Umutları tükenen, varlığının bir anlamı kalmayan, kendisine zarar vermeye başlayan insanların, başka insanlara da zarar verebileceğini kendisiyle beraber başkalarını da yok edebileceğini unutamazsınız. *Sevginin veya nefretin ölçümünde ulusal, evrensel veya ilahi kriterleri dışlayıp, bireysel kriterlerin belirlediği bir toplumda ortak bir paydada buluşmayı sağlayamazsınız. *İnsanların ekonomik, sosyal, fiziksel ve ruhsal olarak daha iyi koşullarda yaşama arzusu asgari ölçülerde tatmin edilemediği sürece suç ve suçlularla mücadelede başarılı olamazsınız. *Bu dünyada her gün ölüp-ölüp dirilen insanlara, öldüğünde bunun ödülünü ahirette alacaksınız diye ha bire tavsiye ve motive ederek, tevekküle zorlayıp ‘kaderciliği’ empoze ederek toplumsal barışı gerçekleştiremezsiniz.
*Kararları ve uygulamalarıyla sorun oluşturan, dolayısıyla bizzat kendileri de sorun olmaya başlayan, o sorunları üreten insanlarla, o sorunların çözülemeyeceğini neden anlamak istemiyorsunuz. |