Ege Üniversitesi’ne son kontrole ve diğer tahlillerin sonuçlarını almaya gittim profesörün yanına. Endokrine yönlendirdi bu sefer de. Bir de kızgın bir şekilde çok ağrılarım olursa ağrı merkezlerine gidebileceğimi söyledi. Malum verdiği antidepresanları kullanmayarak tedavisini reddettim ya. O da kendince haklı.

Ben ise biraz doktor işine ara vermek kararını aldım. Hazır Bornova’ ya gitmişken de alışveriş merkezlerine uğrayayım dedim. Yol gözümde büyüdü. Eskiden ne güzel üniversitenin arkasında yol vardı geçiveriyorduk dedim ve yol yöntem sormak için çalışanlara yaklaştım bahçeden çıkmadan. Onlar da başka yeni açılan bir kapıdan söz etmezler mi! Havalara uçtum. İşte dedim bunu navigasyona sorsam asla haberim olmazdı bu kestirme geçişten ya da burnumun dikine gidip ‘ ben biliyorum’ deyip sormasam dünyanın zamanını kaybederdim. Ne güzel dedim insan insana temas. Kıymetini bilmek lazım dedim ve Yüksek Gücüme şükrettim kolaylaştırıcı tavrından dolayı.

Alışveriş merkezine gidip de alışveriş yapmamak olmazdı tabii. Nitekim önümüzdeki hafta spor hocamız tatile çıkacakken hazır ben de İrene’ yi alıp birkaç gün bir yerlere giderim dedim. Dedim demesine de başıma neler geldi bir bilseniz.

Ertesi gün sokak kapısını açtım. İrene ile başımızı uzatır uzatmaz karşı komşunun kızları ile karşılaştık. Babaları yoğun bakımdaydı ölmüş. Telaşlandım. Hem komşuya üzüldüm yaslarım tetiklendi hem de annem için telaşlandım. Komşu yaşdaşıydı ve annemin gözleri hep onların kapısındaydı. Üstelik burnunun ve kulaklarının büyüdüğüne dair tespitler sıralamaya başlamıştı kendine dair. Ölüme yakın böyle olurmuş diye de eklemeyi unutmadan. Böylesine zincirleme reaksiyona rağmen ben son reform dersime de gittim. Çalışmanın sonunda öyle bir düştüm ki yerden kalkamayacağım sandım. Kalktım ama hastanelik oldum. Yarım alçıya alındı sağ ayağım, üst kısmı ise ilk darbeyi alan kısımdı mor ve şişlikten beton dökmüşsün gibi hissiz. Sağ kol omuz da nasibini aldı zorlanmaktan. On günlük bir süreç içine girdim. Bakalım.

Diyeceğim şey şu ki; büyük lokma ye büyük laf etme. Doktora ara vereceğim, tatile gideceğim derken neler yaşandı. Gezilere çıkmaya çalıştıkça doktorluk olmak annemin kalçası kırıldığından beri bende yerleşmeye çalışan bir inanç. Hiç hoşuma gitmiyor. Yerleşmesine izin vermiyorum. Törpülüyorum her geçen gün bu inancı. Tıpkı Bali’ deki insanlar gibi. Hoş onlar dişlerini törpüleyerek imajinasyon yapıyormuş. Benimki de ‘törpü’ sözcüğü ile yola çıkmak olsun. Dergide okuduğum şekliyle inanç şöyleymiş;

“Bali’ deki insanlar Hindu rahiplere dişlerini törpületiyor. Hem erkek hem kadınların yapması gerektiğine inanılan bu ritüel, çocukluktan yetişkinliğe geçiş için bir tören sayılıyor. İnsanları hayvansal özelliklerinden arındırmak için özellikle köpek dişlerinin törpülendiği törenin tarihi MÖ 5. Yüzyıla kadar uzanıyor. Bu da bir çeşit kabul ritüeli...”

Eh benimki de ortak amaç doğrultusunda.  Bana hizmet etmeyen inançlara hazır girmişken bir de ölüme bakış açımda da bir dönüşüm istediğimin altını çizeyim. Aynı dergiden bununla ilgili bir alıntıyla yazımı sonlandırayım. Eşlikçi ruhlara da sevgiler.

“Kadim dönemlerde, şamanlarda “toy” denilen bir şölen yapılırdı. Bu şölen dünyadan göçüp giden insanlar için onları diğer boyuta uğurlamak üzere uygulanan bir ritüeldi. Söz konusu ritüel zamanla gerçek anlamından saptı ve adeta insan, varlığını doğum ve ölüm arasına sıkıştırarak tek boyuttan bakma yanılgısına düşürüldü. Oysa evrende var olan hiçbir şey yok edilemez; yoktan da var edilemezdi. Gelin bir örnek üzerinden bu durumu açıklamaya ve anlamaya gayret edelim...

Sen henüz doğmamışken vardın ama yoktun! ”Vardın” diyorum çünkü sen annenin ve babanın DNA yapısında bir hücrede, bütün varlığınla oradaydın. Bir sır gibiydin! Sonra annenle baban birlikte oldular, sen de bir kapıdan geçtin. O kapı, cinsel organından sperm şeklinde babanın bedeninden çıktı. Seni var edecek olan “ öz “ babanın bedeninden yani sembolik olarak bir kapıdan çıktı. Annenin yumurtasından içeri girip döllenmesiyle de ikinci kapıdan geçti.Ve sen, annenin rahminde dokuz ay 10 gün boyunca gelişip olgunlaşarak bir kapıdan daha geçmek üzere hazır hale geldiğinde doğum sancısıyla başlayan başka bir kapıdan geçmeye hazırlandın. O kapıdan da çıkacaksın. Ağrı ve sızıyla harekete geçtin. Kısa bir süre sonra sen, o kapıdan da geçmeyi başararak gözlerini başka bir dünyaya açtın. Bakıma muhtaç bir bebektin; biraz büyüdün çocuk oldun, genç oldun, büyüdün, erginleştin, yaşadın, yaşlandın ve yine başka bir kapıdan daha geçeceksin. İşte o kapı, bizim ölüm dediğimiz bir kapı ki bu senin için aslında yeni bir doğum demektir.”