Çocukluk travmalarını atlatmak o kadar kolay değildir. Kimin hangi davranıştan etkileneceğini bilemeyiz. İyi niyet de yeterli değildir. Birisini sevmek ona öfke duymamak da değildir. Neyin ne olmadığını daha fazla uzatmadan en iyisi bugüne geleyim.

Bugün babamın ölüm yıl dönümü. 56 yaşında ölmüştü rahmetli. Herkes çok genç öldüğünü söylüyordu. Fakat benim belleğimde fiziksel olarak o kadar yıpranmış bir görüntü vardı ki yaşıyla ilgili net değildim. Sadece doğru dürüst bir mürvet görmediğinle ilgiliydim. Bir de beni affedip etmediğiyle. Çünkü ölümü çok ani olmuştu ve yanında değildim.

Bugün ben 52 yaşındayım ve ölümü henüz kendime yakıştıramıyorum. O zaman anlıyorum ki rahmetli gerçekten çok genç ölmüş. Bunda etkenlerden biri de sigarayı bırakamaması diye düşünüyorum. Tabii bugünkü inancım doğrultusunda da seçim hakkını kullandı ve Tanrı da ona yardımcı oldu diyebiliyorum. Tanrı onu yumuşacık avuçlarında korusun! Buradan kızı olarak selam ve sevgilerim de yüreğine dolsun, diyorum.

Klasik ölüm yıl dönümlerine hiç de uygun olmayan bir yazı yazmaktır niyetim. Yani babamı övmek değil onunla çata çat bir hesaplaşmadır yüreğimde yatan. Üstü kapalı da olsa. Kapalılık sırlardan değil süre darlığındandır. Çünkü 52 yılı birkaç sayfaya sıkıştırmak kolay değil. Babam yıllar önce (15 Mart 1989 da ölmüştü.) hayatımdan fiziksel olarak çıkmış olabilir. Fakat tıpkı annem gibi o da ilmik ilmik işlenmiştir genlerime ve bilinçaltıma.

Babacığımın benim kız olduğumu öğrendiğinde bayıldığını duya duya büyüdüm. O ise inatla mangal tuttuğu için bayıldığını söylese de tersini söyleyen sesler daha çoktu ve güçlüydü. Dolayısıyla ben de onu kabul etmişim ve babamın her davranışını mercek altına yatırmışım. Her davranışının altında cinsiyetime yönelik iyi niyetli de olsa bir ayrımcılık sezmişim. Bunun karşısında; bazen isyankâr davranmışım, bazen çıkarlarım doğrultusunda rasyonelize etmişim, bazen de özellikle ebeveyn olduktan sonra empati kurarak yaşadıklarıma anlam katmışım kendimce.

Babamın erkek gibi kızı olmak adına, ağaç tepelerinde ve sokaklarda taş sopa elimde erkek çocuklarıyla yarışırken, dövüşürken buldum hep kendimi. O da yetmedi evde benden 3,5 yaş küçük erkek kardeşim de aldı bu dayaklardan nasibini. Eh, rahmetli de bunlara çanak tutmadı diyemem tabii.

Kendisi fiziksel olarak üç kere şiddet uyguladı bana. Birincisi ilkokula giderken yolumu değiştirdim diye şemsiyem ile dövdü. İkincisi mini etek giyerdim ama bacaklarımı açarak oturmamı istemezdi. Böyle bir günde elbisemi çıkarıp getirmemi istedi ve gözümün önünde yırttı, oturuşum konusunda sert bir uyarı eşliğinde. Üçüncüsü yemekli aile toplantılarımızda oynatırlardı beni, ben de zevkle oynardım fakat yetişme çağının kaprisi ile bir gün itiraz ettim babama, o da uzun beliğimden geriye doğru çekti başımı. Üç olay da bana göre travmatik olaylardı. Fakat o anlarda hissettiklerime ancak yıllar sonra temas edebildim.

Bugün her yoldan çıkışımda bana yolumu gösteren, her mini etek giyişimde oturuşuma yön veren, her oynayışımda takdirlerle gönlümü hoş eden rahmetli babacığımın Tanrı ile yoldaşlığı daim olsun, gönlü hoş olsun.

Not: Oğlum da 20 Mart 2018 tarihinde öldü, 21’ inde dedesinin mezarına defnedildi. Işıklarla…