Yazımın başlığını attım. Başlığa uyum sağlamak adına mı ne, gerçekten ne yazacağımı bilmiyorum. Sadece yazmak ama sadece yazmak istiyorum. Biliyorum ki; bana iyi gelecek, motivasyonumu yükseltecek ve en önemlisi kendim için bir şey yapmanın getirdiği öz saygımı hissettirecek. Daha ne olsun!

Kendimi bildim bileli, kendine yönelik her eylemin bencillik olarak sunulduğu bir öğreti içinde büyüdüm. Sonra yaşadıklarımdan ve okuduklarımdan yola çıkarak; “ Ben Bir’ im, yanıma getirilen her sıfır değerimi arttırır. Fakat ben yoksam sıfırın hiçbir değeri yoktur. “ gibi bir sürü bilgiyi de kendime siper ederek, öbür uca geçtim.

Şimdi ise; bilinmeyen şeylerin sonsuz olduğuna inanıp yalnızca bugün için yüreğimi ve aklımı dengelemeye; fakat bir nebze de olsa yüreğime kıyak geçmeye özen gösteriyorum.

İtiraf edeyim, çok zorlanıyorum. Umarım bu, birgün kolaylaşacaktır. Yine umarım ki; o birgün, bir gün olarak kalmaz. Şimdi, birgün sözcüğünü yazarken, aklıma yıllarca bitişik ve ayrı yazılması konusunda nasıl kafa patlattığım, tabii öğrencilerimin de bundan nasibini aldığını anımsadım. Ne günlerdi be! Ne kadar çok çalışırsam, o kadar çok emeğimin karşılığını alacağım ve o kadar çok ve çabuk zengin olacağım hırsı nasıl da sarmıştı bütün ruhumu. Aman Tanrım, hatırladıkça nefesim sıkışıyor!

Bazı yaşam öyküleri çok çekici gelir bana. Hani bir gecede karar verirler, içlerindeki sesi dinlerler ve yaptıkları işte duayen olurlar. O nasıl bir şeydir acaba? Ben de içimdeki o sesi dinledim, bir gecede karar verdim ve o çarka dur dedim. Fakat benim üzerimden tır geçmiş gibi oldu. Öyle yere yapıştım ki, ancak son zamanlarda biraz doğruluyorum gibi. Henüz ufukta görünen hiçbir gelişme yok. Şu benim yürek de mi iş yok!