Siyaset; Politika,
Devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayış olarak da tanımlanıyor. Aslında halkın refahı için hizmet üretme sanatıdır. Ancak günümüzde bu idealden uzaklaşılmış, siyasetin zeminine çıkar çatışmaları, güç arzusu ve kişisel hırslar hâkim olmuştur. Güç, bir sorumluluk değil; ne yazık ki bir üstünlük ve egemenlik aracı olarak görülmeye başlanmıştır. Bu anlayış, siyaseti bir fikir yarışından çıkarıp, adeta görünmeyen bir savaş alanına dönüştürmüştür. Elbette bu savaş, fiziki değil; yıpratıcı, kutuplaştırıcı ve toplumun ruhunu aşındıran bir çarpışmadır.
Oysa gerçek siyaset; adalet, vicdan ve sorumlulukla yapılmalıdır. Hırsla değil; hizmet aşkıyla, samimiyetle ve topluma değer katma gayesiyle yol alınmalıdır. Her zaman söylediğim gibi, siyaset bir intikam alma aracı değildir, olmamalıdır. Gerçek siyasetçinin gücü, halkın gönlünde kurduğu tahtta yatar. Unutulmamalıdır ki, en büyük ve en meşru güç halkın ta kendisidir.
Peki siyasette normalleşme nasıl olur?
Bu, kutuplaşmanın azalmasıyla, diyalog ve uzlaşının artmasıyla mümkündür. Kurumların bağımsız çalışabilmesi, hukukun üstünlüğünün herkes için geçerli olması sağlanmalıdır. Farklı düşünceler düşmanlıkla değil, zenginlik olarak kabul edilmelidir. Siyasetin dili; nezaketli, yapıcı ve çözüm odaklı olmalıdır. En önemlisi ise, siyaset kişisel hesaplaşmalara değil, halkın gerçek sorunlarına odaklanmalıdır. Bir koltuk alan bir daha bir daha diyor!...
Şimdi hep birlikte düşünelim: Anlattığımız bu değerlerin neresindeyiz?
Gerçekten halka hizmet etmek için mi siyaseti konuşuyoruz, yoksa kişisel çıkarların gölgesinde mi yol alıyoruz?
Zaman, özümüze dönme ve siyaseti halk için yeniden inşa etme zamanıdır.
Yazarın notu ; herhangi bir siyasi düşünceyi değil konuyu genel olarak ele aldım.Kazanan kim ya da kimlerdir bilemem. Ama kaybeden bu güzel ülkemiz!...