Geride bıraktığımız yılın mottosu benim için ‘önce ben hep ben değil’ şeklinde sarıldığım bir cümleydi. Cümleydi diyorum, çünkü içini dolduramadım. O kadar yabancı ki bana, ancak el yordamı ile yaşıyorum. İçi dolu dolu bir kavrama dönüşmesi için bu cümleyi önümüzdeki yıl da mottom olarak seçiyorum.

Bu seçimi yapmamda öncelikli ip ucu, yıllardır aldığım derginin bu yeni yıl için hazırlanan özel sayısındaki konu başlığı oldu. ‘ Merhamet’ konu başlığı altında bir sürü yazı derlemişler birbirinden güzel ve anlamlı. Fakat benim ruhuma en iyi gelen; Aret Vartanyan’ın “Kendine Karşı Ne Kadar Merhametlisin?” başlıklı yazısı oldu. Bütün yazının altını çizesim geldi. Fakat bu kadar çok ayrıntı beni aşar deyip planlama yapmaya özen göstereceğim. Yine bildiğim yoldan gideceğim, yani kendi üzerimden. Yaptığım alıntılar da belki ihtiyacı olanlar özdeşleşirler diye. Hepimize birer yol haritası oluşturacaklarını düşünüyorum. Çünkü NLP ön kabullerinden biri olan:

“Harita, arazinin kendisi değildir, biz sadece kendi gerçekliğimize sahibiz.”

Hatta bazen bu kendi gerçekliğimiz de olsa bizi aşabiliyor. Şöyle ki;

Yine öncelikle NLP notlarıma baş vuruyorum. Öğrenim ve değişim seviyeleri başlığı altında yazılan seviyeler üzerinden yapacağım yorumumu. Bu seviyeler:

1-Çevre

2-Davranış

3-Yetenek

4-İnançlar ve değerler

5-Kimlik

6-Spiritüellik, bireysel bir kimlikten ziyade, çoklu kimlikleri içine alan, daha büyük bir sistemin bir elemanı olma hissini oluşturan bir tür ‘ ilişkisel alan’ olarak tanımlanabilir.

Kendi adıma; çevre, iş, ev, eş, konum, sosyal statü, alışkanlıklar, bazı inanç ve değerler, aklınıza ne gelirse değiştirebileceğim- tabii benim de aklıma gelmesi koşuluyla- değiştirdim. Fakat bunların açıkçası sonu olmadığını farkındayım. Kısa, kestirme bir yol ya da bir kurtarıcı olmadığını yeni yeni kavramaya özen gösteriyorum. Kabullenmeye yeter mi ömrüm? Bakalım, yol keyifli. Düşünsel olarak ’Keyifli’ kısmında kalıyorum şimdilik.

Aret Vartanyan’ın yazısına dönecek olursam; birçok din ve felsefe üzerinden ‘merhamet’ kavramının işlenişi üzerine sayfalar dolusu özet geçmiş. Malum derin konu...

Ben kendime göre cımbızlıyorum. Lütfen dikkatinizi çekerim cımbızlıyorum diyorum ve üstelik kendime göre diye de not düşüyorum. Yani yazdıklarım ve alıntıladıklarım tamamen bana ait. Buradan yola çıkarak metnin sahibini- bu kim olursa olsun- korumaya çalışıyorum. Beni de Allah korusun diyorum. Kendimi iyice açık etmek bazen beni korkutuyor. Fakat bu kadar gelişmekten bahsetmişken yeni inançlarımı da es geçmemek lazım. Bunlardan biri de;

“Cesaret, hiç korkmamak değildir. Korkuya rağmen eyleme geçebilmektir.”

İlk alıntı geliyor:

“Görüldüğü üzere merhamet kavramının yoğun bir teolojik arka planı söz konusudur. Teolog şapkamla şunu diyebilirim ki tüm inanç sistemlerinin temelinde bazen geniş, bazen dar merhamet kavramı mutlaka yer almaktadır.

Felsefe tarihine bakıldığında da duyguların önemli olduğu görülmektedir. Örneğin, Antik Yunan’ dan beri duyguların akılla çatışabilmesinin kişiyi ahlaklı davranmaktan alıkoyabileceği söylenmektedir. Aristoteles gibi kimi filozoflar, ahlaklı ve iyi hayat yaşamanın duygularla olanaklı olduğunu ve onların doğru zamanda, doğru yerde, doğru insanlara yöneltilerek, doğru şekilde hissedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.”

Bu okuduklarım bana, “Aklımı kullanırsam duygularım kirlenir” inancımı anımsattı. Hep bunu söylerdim kendime ve başkalarına. Üzerine çok çalıştım ve çalışmaya devam ediyorum, daha fazlasının aydınlanacağı umuduna sarılarak.

Yetişme çağımda okuduğum bol bol Teksas Tomiks kitaplarında ‘kahramanlara’ sıkı sıkı sarılırdım. Onlar benim idollerimdi. Bir sürü kare var bugün de anımsadığım. Bir tanesini paylaşayım. Hani kafalarına ağır bir cisimle vurulduğunda yere düşenin kafasının üstünde uçuşan yıldız işaretleri olurdu ya, ben onları göstermelik sanırdım. Ta ki oğlumun babasıyla evliyken kafama attığı yumruk esnasında başımın üzerinde yıldızlar uçuştuğuna tanık oluncaya kadar. Günlerce saçımı tarayamadığım gibi anladım ki filmlerdeki bu sahneler, bu çizgi film de çizgi roman da olsa hepsi gerçekmiş.

Gelelim bir sonraki alıntıya:

“Merhamet; acımak değildir, zayıflık değildir, sürekli nazik olmak değildir, problemler karşısında susmak değildir; ıstıraba katlanmak değildir, her denilene evet demek ya da her denileni yapmak değildir, kendini yok saymak ya da unutmak değildir, karşındakine sınırsız özgürlük vermek değildir, yapılan yanlışı olmamış saymak değildir.”

Öğrendiğimi söyleyemem ama bütün bu ‘değildir’ denilenleri yaparak bizzat ‘merhamet’in’ bu olmadığını deneyimledim. Deneyimleyerek öğrenmek de benim seçimim. Başka türlü oturmuyor bende. Bazen buna üzülsem de bu da benim bir parçam ve görünür olduğu için teşekkür ediyorum. İnşallah kabullenirim sevgiyle, kolaylıkla, neşeyle.

Alıntı:

“İnsan hayatı kendi gözüyle, kendi aklıyla tecrübe etmelidir.”

Alıntı:

“İnsan önce kendine merhamet etmeyi bilmelidir. Ama görüyoruz ki insan en keskin merhametsizliği kendisine gösteriyor. Kendine merhamet etmek demek, kendine anlayışlı davranmak demektir. 10 üzerinden puanlandığında diğerinin yaptığı hataya iki puan verip tolere edebiliyorken, aynı hatayı insan kendisi yaptığında 10 üzerinden sekiz- dokuz puan vererek, kendine ciddi anlamda acımasız davranabiliyor.

Gerek iyi günde, gerek kötü günde kendini sevmek, kendinle iyi anlaşmak ve kendine merhamet etmek gerekir.

Kendimizi yarış atı gibi kırbaçlarken; daha başarılı, güçlü ve nüfuz sahibi olmaya çalışırken kendimize merhamet gösteriyor muyuz? Duvara çarptığımızda, hatalar yaptığımızda kendimize karşı ne kadar merhametliyiz? Uzun lafın kısası, insanın kendine karşı merhametli olması anlamlı ve kıymetli olur. Kendine karşı merhametli olmayanın, kendi dışındakilere merhameti yeterli ya da sahici olmaz. Kendine merhametli olmayanın, bir başkasına merhameti olamaz.”

Teşekkürler.