Bankaya gittiğimiz birçok zaman da memurlar karşısında bankoda bekleyenlerin enteresan konuşmasına şahitlik ediyoruz. Bekleyen müşterilerin birçoğu “oğlum, danası ver, anası kalsın!” gibisinden söylemlerine bir anlam veremiyoruz. Bir keresinde merak ettim! Merakıma yenilerek, bir memura; “oğlum danası ver, anası kalsın muhabbeti de nedir, ne demek acaba?” diye sordum. Verdiği cevapla inanın şoke oldum. Meğer gelen yaşlılarımız, bankaya yatırmış oldukları paralarının faizlerini istiyorlarmış. “Dana” derken “faizi”, “anası” derken de “anaparayı” ifade ediyorlarmış. Çalışanlar dillerinden anladıkları için, kendi aralarında bir bakıma şifre oluyormuş. Amaç, kimse anlamasın, faiz yedikleri bilinmesin. Dışarıda faizi yemenin/almanın haramlığından, kötülüğünden bahseden, hatta ahkâm kesen birçok insanın bankadaki o konuşmalarına ve yaptıklarına şahitlik etmek, doğrusu beni üzmektedir ve canımı sıkmaktadır.

Bin bir zahmetle biriktirmiş oldukları ya da aileden, atadan kalan miraslarını, belki de yatırım amaçlı almış oldukları tarla, bağ, bahçeyi satarak bankalara kaptıran, “üç-beş kuruş kazanıyorum” diyerek, hem piyasadan parasını çekmiş oluyordu, hem de inancı gereği harama girmiş oluyordu. İnanç, iman ve itikadı olmayan biri olursa, belki anlayışla karşılanabilir; ama eğer inançlı bir insan, hele bir ayağı çukurda olup, hayatının son demlerini yaşayan birileri olunca, insan üzülüyor inanın. Kimsesi olmayanların paralarını “kimse yemesin” diyerek, “bankadaki faizi alarak, hayatımı idame ederim” diye düşünerek, bankalara elinde avucunda ne varsa yatırıyorlar.
Söz konusu bu paranın dışarıda olması gerekiyor, paranın ekonomiyi canlandırması için piyasada olması gerekiyor. Bankaya yatırılan paraların, anası sabit kalması bir yana; verilen cüzî bir faizin de ne kendisine, ne de piyasaya faydası olabiliyor. Kimi zaman parasını çoluk çocuğuna ve akrabalarına kaptırmak istemeyenlerin, öldükten sonra banka hesaplarında büyük meblağlar ortaya çıkabiliyor. Bu kendinden çok banka sahiplerini ve büyük baronları zengin etmekten başka bir işe yaramıyor.
Malum, para insanların/devletlerin aralarındaki ilişkiyi bir şekilde düzenlemeye yaradığından, kimi zaman bir amaç, kimi zaman da bir araç olabilmektedir.
Büyüklerimiz der ki, “para elinin kiridir, yıkanınca gider, yok olur”
Para devletlerin, piyasaların, ekonominin düzenlenmesinde vazgeçilmezdir.
Kimleri için para her şey iken, kimileri için de hiçbir anlam ifade etmez; ama yine de insan yaşamı boyunca asla vazgeçilmediği tek şeydir.
Faiz lobisinin ve bankalara yatırılan paralar üzerinden zenginliklerine zenginlik katanların sürekli kazandığı bankacılık sisteminde; olanlar, kaybedenler, hep elinde avucundakileri bankaya yatıranlara olmuştur.
Bir de paranın inançsal boyutu vardır. “Faiz almak da vermek de haramdır,” der dinimiz; ama ülkemizde faize bulaşmayan, kredi kartı olmayan Müslüman sayısı belki de %1’i geçmez.
Anlayacağınız herkes bir şekilde faize bulaşmıştır, bir şekilde bankalara mahkûm hale gelmiştir. Bu sistem içerisinde, danasını alıp, anasını bırakanlar da daha çok olacak görünüyor.
Peygamberimiz veda hutbesinde: “Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımız altındadır. Lakin borcunuzun aslını vermek gerekir. Ne zulmediniz ne de zulme uğrayınız. Allah`ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahiliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım faiz de Abdulmuttalib`in oğlu (amcam) Abbas`ın faizidir.” şeklinde vasiyet etmemiş midir?
İnsanlar, faiz üzerinden çok para kazanma yoluna gidiyorlar; ama nafile! Bu sadece bankacıları zengin etmekten başka bir işe yaramıyor.
Faiz toplumları perişan eden illetlerden bir tanesidir. Hele dini bakımdan, inancı gereği haram olmasını söylemiyorum bile! Mademki bazı değerlerimiz var ve bunlardan da ödün vermek istemiyorsak; o zaman bu değerlerimize sahip çıkalım ve faiz illetinden uzak duralım. Hele bankalardaki o “danası ver anası kalsın” söylemeleriyle inşallah bir daha karşılamayalım diye dua edelim. Yoksa hem haram paraya, hem de kolay para kazanarak hantallaşmaya sebep olacağız.
Kerim BAYDAK