Canlıysan eğer, mutlaka ölümü tadacaksın. Hiçbir canlı dünyanın sonuna kadar yaşamayacaktır. Canlı olan her şey düşünür, iyi-kötü söylenilen her söz ve davranışın farkına varır, bilir, tepki verir. Bütün canlıların söylenenlere ve yapılanlara karşı illa ki bir tepkisi oluyor. Bu fiili olur, görüntülü olur, farklı ses ve frekanslar olabilir. Su, ağaçlar, bitkiler, hayvanlar, kuşlar, börtü-böcek…

Biraz araştıracak olursanız, bilim adamları, suya, çiçeklere kaba, kötü lâflar söylendiğinde farklı sesler çıkardığını, iyi, olumlu, doğru, düzgün lâflar söylendiğinde ise, daha farklı sesler ve titreşimler sergilediğini söylüyorlar. Bir ara bunun doğruluğunu bir çiçek de - sanırım küstüm çiçeği- denemiştim. Çiçeğe biraz kızdığımda, elle rahatsız ettiğimde, hemen solmaya başladığını, aksine daha güzel bir söz söylediğimde de eski güzel haline döndüğünü gözlemledim. İnsanların çoğu sorun ve sıkıntılarını, ya bir yeşil ağaca, ya da suya söyleyerek rahatlarlar. Ezan çiçeği olarak bilinen akşam çuhaçiçekleri, Difenbahya, yani nam-ı diğer ağlayan çiçek, mum, dua, aşkın gözyaşları çiçeği…

Demek ki her canlı farklı şekillerde de olsa düşünüyor, ona göre tepkiler veriyor, frekanslar yayıyor.

Söylenenlere ve yapılanlara baktığımızda, insanların, hayvanların, kuşların, börtü-böceğin tepkileri daha farklı ve çeşitli olmaktadır.

Kuşlara bağırdığımızda;  kaçıp gittiklerini, bir hayvana kızdığımızda veya vurduğumuzda; ısırdıklarını, yılan, akrep, gibi soktuklarını, ya da bırakıp hızla oradan uzaklaştıklarını görürüz. Bunu hemen her canlı bilir, hareket etmeye ve konuşmaya, davranmaya çalışır.

Peki, ya insanlar!

Canlıların efendisi olan insan, sahip olduğu özellikler bakımından diğer canlılardan ayrılır. Düşünür, idrak eder, yorumlar, ona göre hareket eder. İnsan, ses tonuyla, jest ve mimikleriyle, sevdiğini, kızdığını, nefret ettiğini karşısındakine belli eder. Düşünürler, yorumlarlar, ona göre hüküm verirler, davranışlarını ayarlarlar, hallerini, hadlerini bilirler, hadlerini bildirirler.

İnsanlar ile diğer canlılar arasında ki fark, düşünme ve idrak etme yetisinin en süt düzeyde olmasıdır. Bu yönüyle diğer canlılardan ayrılırlar ve onlara sahiplik ederler, yönetirler.

İnsan dışındaki diğer canlıların, bunu kendi içlerinde yaşadıkları bilinmezken, görülmezken; insanlar bunu alenî olarak sergiliyorlar. İnsanlar söylediklerini, yaptıklarını, maruz kaldıklarını, sinir, sıkıntı suçluluk ve bunlarla ilgili arzu, istek, görüş ve düşüncelerini, kendi iç benliğinde ki benle konuşarak, tartışarak çözüme kavuşturup ve daha sonra iyi-kötü çözüm amaçlı hayatına uygulamaya başlarlar.

Bunu çoğu zaman etrafındakiler farkına varır.  Suçluluk duyar, insanlardan kendini soyutlar, ailesini ihmal eder, kalabalıklara aldırış etmez, sesleri duymaz, olanları/olayları umursamaz, söylemlerini ayarlayamaz tavırlarla kendi içinde hesaplaşmalar içerisine girer. Şunu yap, bunu yapma, şunu söyle, bunu söyleme, şunu döv, vur, şunu sev, sevgi göster, şuna güven, güvenme, şu dostun, düşmanın gibi çeşitli nedametler, gururlanmalarla iyi niyet ve tepkilerini ortaya koyar. İnsan dışındaki canlılar, tepkilerini anlık olarak yapar unutur, düşünür yapar ve sonuçları pek fazla düşünmez, hesaplamaz; ama insan denilen canlı düşünür yapar, tepki verir, içindeki sese, bene kulak verir. Kimi zaman pişman olur, nedametler içerisinde bir ömür yaşar, kimi zaman mutlu olur ve huzur içerisinde hayatına devam eder. Kimi zaman, kaş yapayım derken, göz çıkarır, iyi niyetle söylediğini düşündüğü birçok söz, davranış ve uyarı, büyük tepkilere neden olur, zarar görür ve zarar verir. Belki her seferinde pişman olur, ama nafile, artık olan olmuştur, geriye dönüş, telâfi etme imkânı yoktur ya da zorlaşmıştır.

Tepki vermek, birçok canlı için, neye mal olduğu hesaplanamazken ya da görüntü olarak gözlemlenirken; insan denilen canlı için düşünmeye, yorumlamaya, sonuçlandırmaya kendini bilmesine, anlamasına vesile olur.

Kerim BAYDAK

[email protected]