erel seçimlerde sadece belediyelerin değil, başka şeylerin de oylanacağına işaret eden Akşener, "Mesela; DEM’e mahkûm olanlar mı? HÜDAPAR’a boyun eğenler mi? Yoksa; İYİ Parti’nin, dimdik duruşu mu? İşte bu oylanacak! Mesela; oy uğruna, bölücülerin sözlerini yutanlar mı? Oy uğruna, terörist başının mektubunu okutanlar mı? Yoksa; bu iki kirli anlayışa da karşı çıkan, İYİ Parti mi? İşte bu oylanacak! Mesela; Cumhuriyetimizi, tapulu malı görenler mi? Yüce dinimizin, hamiliğine soyunanlar mı? Yoksa, tüm milli ve manevi değerlerimize sahip çıkan, İYİ Parti mi? İşte bu oylanacak!" dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in tam konuşma metni :

Aziz milletim, değerli milletvekilleri, sevgili gençler, kıymetli basın mensupları;

Sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Yeni yılın, ilk grup toplantısındayız…

Gönül isterdi ki;

Milletimizle, yeni mutlulukları paylaşalım,

yeni umutları konuşalım,

yeni başarıları analım…

Ancak maalesef;

hepimizi kahreden acılarımız var.

Geçtiğimiz hafta,

9 Mehmetçiğimizi daha, teröre şehit verdik…

Gökhan Delen;

Serkan Sayın;

Müslüm Özdemir;

Kemal Batur;

Emrullah Gülmez;

Hakan Gün;

Ahmet Köroğlu;

Murat Atar;

Muhammed Tunahan Evcin…

9 kahramanımız, Pençe-Kilit Harekatı’nda;

vatanımızı, terör örgütüne karşı korurken, şehit düştüler.

Ruhları şad, mekânları cennet olsun…

Başımız sağ olsun.

Unutmayalım ki;

Bugün bu salonlarda, güven içerisinde konuşabiliyorsak;

Bunu;

bu millet, bu memleket için, göğsünü siper eden;

nice vatan evladımıza borçluyuz.

Onlar, analarının kuzuları;

Türk yurdunun da, yiğit fedaileridir.

Biz bugün;

fedailerimiz için, acımızı yüreğimize basacak;

tıpkı aileleri gibi, vakur duracak;

düşmanı güldürmeyeceğiz!

Biz bugün;

ateşi içimizde söndürecek;

birliğimizden, beraberliğimizden, kardeşliğimizden,

geçit vermeyeceğiz!

Herkes peşini bıraksa bile, andımız olsun ki;

Biz bu davayı, kıyamete kadar güdeceğiz!

Değerli dava arkadaşlarım;

Zorlu kış şartlarında,

milletimizin güvenliği ve esenliği için;

Mehmetçiklerimiz sahada;

amansız bir mücadele vermeye, devam ediyor…

Aklımız, fikrimiz, yüreğimiz onlarla…

Ayakları taşa değmesin, attıkları boşa gitmesin.

Rabbim onları korusun, bize acılarını göstermesin.

Buradan bir kez daha;

Türk Ordusu’na, Türk Gençlerine,

Vatan ve Millet yolunun, tüm serdengeçtilerine selam olsun!

Allah, her birinden razı olsun!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ilelebet payidar olsun!

Değerli milletvekilleri;

Türk milleti olarak, teröre karşı, 40 yıldır,

sarsılmaz bir iradeyle, mücadele ediyoruz!

Değil 40;

140 yıl olsa da, asla boyun eğmeyeceğiz!

Bu yüzden, İYİ Parti olarak, biz de;

teröre karşı, içerdeki ve dışardaki mücadeleyi,

elbette, sonuna kadar destekliyoruz.

Ancak, her terör saldırısı sonrasında;

“Can çekişiyorlar…”;

“Son çırpınışları…”;

“Ayakkabı numaralarını biliyoruz…”;

“Kanı yerde kalmadı…” diyerek, milletimizi oyalayan;

ve bu kutlu mücadeleyi,

bir intikam meselesine indirgeyen, hamasete de;

elbette göz yumamayız.

Çünkü, bizim baktığımız çerçevede;

Devlet intikam almaz, gereğini yapar…

Terörle mücadelenin, tek amacı,

terörü tüm unsurlarıyla, tamamen bitirmektir.

Eğer ki;

40 yıl sonra bile, hâlâ evlatlarımızı,

teröre şehit vermeye devam ediyorsak;

yapmamız gereken şey, strateji değiştirmektir.

Ama öyle, geçtiğimiz yıllarda yapıldığı gibi;

Teröre, sözüm ona çözüm bulmak için,

siyasi arayışlara girmekten bahsetmiyorum.

Çünkü;

Sözde “Teröre siyasi çözüm” diyerek atılan, her adım,

şüphesiz ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin,

kuruluşuna, varlığına ve huzuruna yönelen,

birer kurşun olarak, geri dönecektir.

Nitekim bunu, yakın tarihimizde yaşadık.

Çok acılar çektik.

Canlarımızı, evlatlarımızı kaybettik…

Bir daha tekrarlanmasına da,

asla müsaade etmeyiz!

Bahsettiğimiz strateji değişikliği;

sahada ve dış politikada atılacak, bazı adımları içeriyor.

Mesela İran’a bakın…

Irak’la anlaşmaya vararak, bu adımları, gayet iyi atabiliyor.

İran’ın pkk’sı olan pjak’ın;

Irak sınırlarında bulunan üslerden çıkarılıp, silahsızlandırılmasını,

pekala sağlayabiliyor.

İran;

“Eğer Irak tarafından gereği yapılmazsa;

ben gereğini yapacağım.” diyor.

Ve sonra da Irak;

tıpış tıpış gereğini yapıyor.

İşte bu yüzden, biz de;

Öncelikle Irak topraklarında bulunan,

terör bölgelerine karşı,

gerekli adımları atmalıyız.

Dolayısıyla buradan, iktidara sormak istiyorum:

Irak’ta, bölgesel yönetimle görüşüyorsunuz.

O zaman neden, bu konuda adım atmaları için,

onlara kesin ve net bir dille,

uyarıda bulunmuyorsunuz?

Aynı şekilde;

Suriye’nin kuzey doğusunda;

pkk varlığının, ortadan kaldırılması için;

neden tüm imkân ve kabiliyetlerimizi, kullanmıyorsunuz?

Neden, bir taraftan, Rusya’nın;

diğer taraftan da, ABD’nin;

pkk/pyd varlığını kabul eden, politikaları konusunda,

net bir tavır koyamıyorsunuz?

Terörle mücadeleyi;

Suçlu arayıp, şikâyet ederek yürütemezsiniz.

Terörle mücadeleyi;

İntikam duygularıyla da yönetemezsiniz.

Eğer memleketimizde, terörü gerçekten,

kökünden söküp atmak istiyorsanız;

devlet aklımızı çalıştırmak;

gerektiği zaman, strateji değiştirmek;

Türkiye’nin tüm avantajlarını kullanarak,

haklı mücadelemizi, sonuca ulaştırmak zorundasınız!

Bu vesileyle;

Bir daha böyle bir olayın tekrarlanmaması adına,

terörle mücadele stratejisinde,

devlet aklının önemini, bir kez daha vurguluyor;

ve iktidardaki siyasetçileri;

devlet geleneklerimize uygun biçimde,

hareket etmeye davet ediyorum.

Aziz milletim;

Milletçe zor zamanlardan geçiyoruz.

Devlet insanlığına, ihtiyaç duyduğumuz günlerdeyiz.

Devlet ciddiyetini, aradığımız olaylar yaşıyoruz.

Ve milletten alınan yetkiyle oturulan, o koltukların hakkının,

tam da bugünlerde, verilmesini bekliyoruz.

Ancak ülkemizde ne yazık ki;

Birey-devlet ilişkisinde de;

toplum-siyaset ilişkisinde de;

ciddi bozulmalar yaşıyoruz.

Bildiğiniz gibi;

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, demokrasi temeli üzerinde yükselir.

Ve o nedenle, Cumhuriyetimizin, devlet yönetimi anlayışında;

bireyin refahı, mutluluğu, onuru, huzuru ve özgürlüğü esastır.

Bu esaslar çerçevesinde ise;

Hem bireylerin devlete karşı;

Hem de devletin, milletimizin her bir ferdine karşı;

bazı görev ve sorumlulukları vardır.

Çünkü bizim anlayışımızda,

Devletsiz Türk Milleti,

Milletsiz de, Türk Devleti olmaz.

Ancak bugün, görüyoruz ki;

milletimizden aldığı yetkiyle, devletimizi yöneten iktidar;

maalesef, bu görev ve sorumlulukların,

bilinciyle hareket etmiyor…

Çünkü mesela;

Yargıtay 3’üncü Dairesi’nin,

Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını tanımayarak;

Anayasayı, alenen yok saydığı bir ortamda;

Eğer ki iktidar;

Anayasanın çiğnenmesine, göz yumuyorsa;

Gayrimeşruluktan, siyasi çıkar elde etmeye çalışıyorsa;

Ortaya çıkan anayasal devlet krizine, engel olmuyorsa, olamıyorsa;

O zaman;

Yetkiyi aldığı milletine karşı,

sorumluluğunu yerine getiremiyor demektir!

Mesela;

Bir yanda gençlerimiz,

“milliyetçi söylemlerde bulundukları için” tutuklanırken;

Diğer yanda, terörist başının, devletin kanalına çıkmasına,

ifade ve basın özgürlüğü kararları veriliyorsa;

Yani;

Milliyetçilik yargılanırken;

bölücülük özgürlük sayılıyorsa;

O zaman iktidar;

Milletine karşı sorumluluğunu, yerine getiremiyor demektir!

Mesela;

Bir yanda;

Sırtını iktidara yaslayanlar sefa sürerken;

Makyajlı enflasyon rakamları üzerinden,

lütufmuş gibi verilen zamlarla;

İşçilerimiz, yoksulluğa;

Emeklilerimiz de, açlığa mahkum ediliyorsa;

Hatta;

Yapılan göstermelik zamlarda bile, ayrımcılık yapılıyorsa;

O zaman iktidar;

Milletine karşı sorumluluğunu, yerine getiremiyor demektir!

Mesela;

Motokuryenin ölümüne yol açan kişinin kaçmasına göz yumuyorsa,

sonra da gelip hızlandırılmış yargıyla,

kişiliği ve pişmanlığını dikkate alıp,

27 bin 300 liraya serbest kalıyor;

kendi vatandaşının ölmesinin karşılığı günde 30 lira yani 1 dolar oluyorsa

O zaman;

Milletine karşı sorumluluğunu, yerine getiremiyor demektir.

Mesela;

11 ilimizi harabeye çeviren, deprem felaketinin üzerinden,

neredeyse, 1 yıl geçtikten sonra bile;

Eğer ki iktidar;

Vatandaşının, barınma hakkını teslim edemiyorsa;

bir asker ailesini, bir şehit ailesini, çadıra muhtaç bırakıyorsa;

O zaman;

Milletine karşı sorumluluğunu, yerine getiremiyor demektir.

Düşünebiliyor musunuz?

Bu memleketin yarınları için;

kendi evladından, kendi yarınlarından vazgeçen, bir aileye;

devleti yönetenler, sahip çıkamamış.

Başlarını sokacak bir çatı kuramamış.

Şehit haberini verirken, 10 tane ısıtıcı götürmekten utanmamış.

Suriye’de yaptığı evlerle övünürken;

Kahramanmaraş’ta, şehidimizin ailesini, sahipsiz bırakmış!

Yuh olsun, yazıklar olsun!

Değerli dava arkadaşlarım;

Ak Parti iktidarının;

milletimize karşı sorumluluğunu, yerine getiremediği,

bir başka mesele ise;

kaçırılan, kaybolan, çocuklarımız meselesidir.

Biliyorsunuz, geçtiğimiz hafta;

Amerika Birleşik Devletleri’nde;

sapkın bir çocuk istismarı şebekesini, ifşa eden;

korkunç gelişmeler yaşandı.

Dosyadaki birçok ülkeyle birlikte;

17 Ağustos 1999 depremi sonrasında,

Türkiye'den de, bazı çocuklarımızın kaçırılarak,

ABD'ye götürüldükleri,

ve bu şebekenin, eline düşürüldükleri ortaya çıktı.

Bu vahim ifşaat sonrasında;

herkesin aklına, aynı korkunç soru geldi:

6 Şubat’ta yaşadığımız,

büyük deprem felaketinin ardından,

kaybolan çocuklarımız var mı?

Varsa kaç çocuk?

Ve bu çocuklar nerede?

Biliyorsunuz ben;

1999 depremini, bizzat yaşamış bir insan olarak;

Kahramanmaraş merkezli depremlerin sonrasında,

deprem bölgesine yaptığım ziyaretlerde;

kayıp çocuk olaylarının, yaşanması riskine karşı,

devleti yönetenleri ısrarla uyardım.

Bunu da;

1999 depreminden sonra;

3 yaşındaki Edanur, 17 yaşındaki Nurcan,

6 yaşındaki Gözde, 11 yaşındaki Sinem,

9 yaşındaki Hande gibi,

hâlâ ailelerinin ulaşamadığı,

ama öldüklerine dair, hiçbir somut delilin de bulunmadığı,

kayıp çocuklarımız olduğunun, bilinciyle yaptım.

Bu endişemi önemsemeyenler, hatta eleştirenler bile oldu.

Nitekim;

Geçtiğimiz dönemin Aile Bakanı, Derya Yanık da;

çıktı ve dedi ki;

“Çocukların önemli bir kısmının,

sağlık kuruluşl

Evet, yanlış duymadınız, “varsayıyoruz” dedi.

Yani;

Böylesi kritik bir konuda yaptığımız uyarı;

Umursamazlıkla karşılandı.

Ciddiyetsizlikle karşılandı.

Varsayarak devlet yönetmeye çalışan,

bir büyük liyakatsizlikle karşılandı.

Geldiğimiz noktada ise;

Yeni Aile Bakanı, Mahinur Özdemir;

kayıp çocuklar konusunda yaptığı son açıklamada;

“1912 çocuğumuzdan, bir tanesinin bile,

kayıp olması durumunun, söz konusu olmadığını,

tekrar ilan ediyorum.

Bu çocukların, kimlik tespitleri,

devletin bütün birimleriyle, titizlikle yapıldı.” dedi.

Ancak, geçtiğimiz günlerde yaptığımız,

Aksaray ziyaretimizde gördük ki;

karşımıza çıkan, depremzede ailelerimiz;

hâlâ gözleri yaşlı, çocuklarını arıyor…

Şimdi ben de buradan, doğal olarak,

Sayın Bakan’a sormak istiyorum:

Sayın Bakan;

Madem çocuklarımızdan bir tanesinin bile,

kayıp olmadığını iddia ediyorsunuz;

O zaman, söyleyin;

Kahramanmaraş’ta, Yeşilada Apartmanı’nda yaşayan,

6 yaşındaki, Talha Demirel nerede?

Söyleyin;

Ebrar Sitesinde yaşayan, Alya Kılınç nerede?

Söyleyin;

Antakya Rönesans Rezidans’ta yaşayan;

3 yaşındaki, Mustafa Kemal Koşar,

1 yaşındaki, Mehmet Akif Koşar nerede?

Söyleyin;

Adıyaman’daki, Arzıklar Apartmanı’nda yaşayan;

9 yaşındaki, Muhammed Enes Demir nerede?

Söyleyin;

7 yaşındaki, ikiz kardeşler, Elif ve Esma Yapar;

17 yaşındaki, Şükran Yapar nerede?

Deprem bölgesinde, toplamda bine yakın çocuğun,

kayıp olduğu iddiası var…

Sadece, Deprem Mağdurları ve Kayıp Yakınlarıyla Dayanışma Derneği’ne,

142 kayıp çocuk başvurusu yapılmış…

Madem bu çocuklar, kayıp değil;

O zaman neden, ailelerinin bundan haberi yok?

Madem bütün çocuklarımızın, kimlik tespitleri yapılmış;

O zaman neden, yüzlerce aile, hâlâ çocuklarını arıyor?

Haydi bakalım, çıkın, açıklayın!

Kimlik tespitleri nerede yapıldı?

Otopsi savcıları, enkazdan çıkan her bir cenazeyi;

otopsi yaptıktan sonra mı kaldırdı?

Defin için, kanuni süre olan, 15 gün beklendi mi;

yoksa Adalet Bakanlığı emriyle;

“Bir gün içinde defin” mi yapıldı?

Her birinin DNA’sı alındı mı?

Her biri fotoğraflandı mı?

Çıkın, açıklayın!

Sözünü ettiğiniz tespitler;

Çocuklarımızın hayatta olduklarını mı;

yoksa öldüklerini mi gösteriyor?

Eğer öldülerse, mezar yerleri nerede?

Ve aileleri bunu, neden bilmiyor?

Çıkın, açıklayın!

Depremden sonra, gümrük kontrolüne girmeden,

bölgeye giriş-çıkış yapan, araçlar oldu mu?

Eğer ki olduysa;

bunlar, hangi uluslararası yardım kuruluşlarının,

logolarını taşıyorlardı?

Çıkın, açıklayın!

Ve son olarak;

2016 yılına kadar, kayıp çocuklarla ilgili,

düzenli olarak veri açıklayan, TÜİK;

tam da sığınmacı akınının da etkisiyle,

rekor artışların yaşandığı, bu dönemde;

neden bu veri akışını durdurdu?

Kimden, neyi saklıyorsunuz?

Nereye kadar saklamayı düşünüyorsunuz?

Haydi bakalım, çıkın, açıklayın!

Bu kadar çok soru işaretinin olduğu, böyle bir konuda,

Eğer ki iktidar;

Bu sorulara cevap veremiyorsa;

Çocuklarımızın nerede olduğunu bilmiyorsa;

Ailelere bir açıklama yapamıyorsa;

Milletine karşı sorumluluğunu,

yerine getiremiyor demektir!

Ve böyle bir iktidar da, devlet yönetme kabiliyetini,

tamamen kaybetmiş demektir.

Bu kadar basit.

Aziz milletim;

Birey-devlet ilişkisindeki bozulmanın, bir benzeri de,

toplum-siyaset ilişkisinde yaşanıyor.

Nasıl ki;

Devletin bireye karşı görevleri varsa;

Şüphesiz ki, siyaset kurumunun da;

topluma, milletimize karşı görevleri var…

Yani;

Milletimizin;

haklarını savunmamız için, kendisine avukat tayin ettiği;

muhalefet partileri olarak, bizlere de;

bazı görevler düşüyor…

Mesela bizlere;

Milletimizin sesini duymak;

iktidara da, o sesi duyurmak düşüyor.

Mesela bizlere;

Doğruya doğru, yanlışa yanlış derken;

Çiftçi 'Ahlaklı Belediyecilik Protokolü” belgesini Dr. Fatih Erbakan’dan teslim aldı Çiftçi 'Ahlaklı Belediyecilik Protokolü” belgesini Dr. Fatih Erbakan’dan teslim aldı

aynı zamanda, milletimizin dertlerine, derman olacak,

çözümler üretmek düşüyor.

Mesela bizlere;

kadim devlet anlayışımızı,

ve beraberinde getirdiği sorumlulukları,

devleti yönetenlere, hatırlatmak düşüyor.

Mesela bizlere;

Hiçbir siyasi çıkarı,

Türkiye’nin, teröre karşı ortak sergilediği bir duruşun,

önünde görmemek düşüyor!

Mesela bizlere;

Milletimizin, canına kasteden katillere;

o katillerin yoldaşlarına, propagandistlerine, fırsat vermemek;

onları kırmızı halılarda, karşılamamak düşüyor!

Mesela bizlere;

Tıpkı sahada olduğu gibi, siyaset kürsüsünde de,

teröre geçit vermemek düşüyor!

Mesela bizlere;

terör örgütüne alan açan İsveç’in, NATO’ya kabulüne,

koşa koşa “EVET” dememek düşüyor!

Ancak ne yazık ki;

Ülkemizde uzun bir zamandır;

Rekabetten değil, kutuplaşmadan beslenen;

kısır bir siyaset anlayışı, hüküm sürüyor.

Bu anlayış yüzünden de;

Seçimler, bir rövanş alanına indirgeniyor.

Sandık, bir oy sayım etkinliğinden ibaret görülüyor.

Seçmene de, her halükarda kendilerine oy vermek zorunda olan,

marabalar olarak bakılıyor.

Hâlbuki siyaset, bundan çok daha fazlasıdır…

Siyaset, ülkemize katma değer sağlama;

milletin derdine çare arama;

insanımıza aracısız dokunma alanıdır.

İşte tam da bu yüzden biz, İYİ Parti’yi;

siyasetin unutulan ruhunu, yeniden canlandırmak;

milletimiz için, hakkıyla rekabet, nasıl yapılırmış,

Türkiye’ye göstermek için kurduk.

Ve ilk günden beri de;

milletimiz ve memleketimiz için, yılmadan çalışmaya;

vizyonumuzu, çözümlerimizi ve projelerimizi, ortaya koymaya;

inatla, azimle, ısrarla devam ediyoruz.

Varsın, kayıkçılar, kavgalarına devam etsinler…

Biz, önümüzdeki seçimlerde;

İYİ Belediyecilik vizyonumuzla;

milletimizi, beton yığınlarına mahkûm eden,

rantçı ve fırsatçı yönetim anlayışına, son vereceğiz.

Yetkiyi devraldığımız, tüm şehirlerimizi;

insan ve çevre odaklı, bütüncül bir imar anlayışıyla,

yeniden planlayacak ve hakkıyla yöneteceğiz.

Yaşanabilir kentler için;

“Sürdürülebilir Kentleşme Stratejimizi” hayata geçireceğiz.

Şehirlerimizin;

imar, arazi, konut, ulaşım gibi, yapısal meselelerini;

doğal, sosyal, tarihi ve kültürel çevresiyle,

birlikte ele alacağız.

Bu kapsamda;

Kentsel planlama ve imar politikalarımızı;

Çevresel Sürdürülebilirlik,

Toplumsal Etkileşim,

Ekonomik Gelişim,

Risk Yönetimi,

Ve Estetik Görünüm ilkelerinin, üzerine kuracağız.

İmar planlarının hazırlanmasında;

gelecekteki taleplerin karşılanması,

kentsel dönüşüm,

kentin ihtiyaçlarına uygunluk,

teknik uygulanabilirlik,

ve kamu yararını esas alacağız.

Enerji, gıda ve su kaynaklarını, verimli kullanan;

Doğal afetlere dirençli;

Değişen iklim koşullarına, uyum sağlayabilen şehirler için;

kentlerin morfolojik özelliklerini,

planlama süreçlerine dahil edeceğiz.

Kentsel imar planlarının,

belediye stratejik planlarıyla entegrasyonunu sağlayacağız.

Böylece;

Arazi kullanımının, optimize edilmesinin yanı sıra;

yeşil alanların korunmasını ve genişletilmesini sağlayacağız.

İYİ Parti olarak;

yetkiyi devraldığımız tüm şehirlerimizde;

her şeyden önce, kentsel dönüşüm anlayışını değiştireceğiz.

Doğal afet riskinin, yüksek olduğu illerimizde;

yıkım ve kayıpları, en aza indirecek kentsel dönüşüm ve imar adımlarını,

rantı değil, kamu yararını gözeten, şeffaf ve katılımcı bir anlayışla,

hemşerilerimizle el ele, atacağız.

Tüm bunları yaparken de;

şehirlerimizin kimliklerini, dokularını, estetik yapılarını,

mutlaka koruyacağız.

Tarih ve kültür miraslarımıza, mutlaka sahip çıkacağız.

Ayrıca, kentsel dönüşümü;

depreme dayanıklı konut üretmenin yanı sıra;

merkezine;

tüm sosyal, kültürel, çevresel ve ekonomik boyutlarıyla;

kent sakinlerinin, öncelik, ihtiyaç ve tercihlerini alan;

yepyeni bir planlama anlayışıyla yürüteceğiz.

Ez cümle;

İYİ Parti olarak;

milletimizden, yönetme yetkisini aldığımız, tüm şehirlerimizde;

İYİ Belediyecilik vizyonumuzla;

milletimize hak ettiği gibi;

yaşayan, yaşatan ve huzurlu şehirler inşa edeceğiz.

Logoların, isimlerin, kişilerin değişip;

zihniyetlerin aynı kaldığı değil;

merkezine milletimizi alan;

ve kazananın sadece milletimizin olduğu, hakiki bir değişimi;

Allah’ın izniyle, 1 Nisan’da, tüm Türkiye’de başlatacağız.

Şimdiden, milletimize, memleketimize,

hayırlı uğurlu olsun!

Değerli dava arkadaşlarım;

31 Mart 2024’te gireceğimiz seçimler;

“Ceketimizi koysak kazanırız.” diyenlere karşı;

“Milletin istediği kazanır.” diyen;

İYİ Parti’nin mücadelesidir.

Bu seçimler;

Seçmeni maraba görenlere karşı;

Seçmeni velinimet gören;

İYİ Parti’nin mücadelesidir.

Bu seçimler;

Yan gelip yatanlara karşı;

durmadan, bıkmadan, yorulmadan, çalışan;

İYİ Parti’nin mücadelesidir.

Bu seçimler;

koltuk peşinde, rant peşinde koşup;

millete tepeden bakan, siyaset simsarlarına karşı;

Millet iradesini, yeniden hakim kılma kavgası veren;

İYİ Parti’nin mücadelesidir.

Ayrıca bu seçimlerde;

sadece belediyeler değil, başka şeyler de oylanacak:

Mesela;

DEM’e mahkûm olanlar mı?

Hüdapar’a boyun eğenler mi?

Yoksa;

İYİ Parti’nin, dimdik duruşu mu?

İşte bu oylanacak!

Mesela;

Oy uğruna, bölücülerin sözlerini yutanlar mı?

Oy uğruna, terörist başının mektubunu okutanlar mı?

Yoksa;

Bu iki kirli anlayışa da karşı çıkan, İYİ Parti mi?

İşte bu oylanacak!

Mesela;

Cumhuriyetimizi, tapulu malı görenler mi?

Yüce dinimizin, hamiliğine soyunanlar mı?

Yoksa, tüm milli ve manevi değerlerimize sahip çıkan, İYİ Parti mi?

İşte bu oylanacak!

Mesela;

Kendininkinden başka, hiçbir fikre tahammülü olmayan,

tek adam monarşisi mi?

Kendininkinden başka, hiçbir karara saygısı olmayan,

eş başkanlar oligarşisi mi?

Yoksa;

Türkiye’nin milli demokratik yükselişini başlatan, İYİ Parti mi?

İşte bu oylanacak!

Mesela;

Devletin kaynaklarıyla beslenen, yandaş medya mı?

Belediyenin kaynaklarıyla yolunu bulan, yoldaş medya mı?

Yoksa, milletin sevgisiyle yürüyen, İYİ Parti mi?

İşte bu oylanacak!

Türkiye’nin, iyi ve cesur evlatları!

Bugüne kadar,

Milletimizin, millî ve manevi duygularını, istismar ederek,

konfor alanlarını koruyan, iki kutuplu sistemin aktörleri;

şüphesiz ki, yerel seçimlerde de;

türlü tezgahlarla, karşımıza çıkacaklar.

Koltuklarını ve rantlarını kaybetme korkusunu,

sanki bir memleket meselesiymiş gibi, anlatıp duracaklar…

“Bize oy vermezseniz…” ile başlayan tehditlerini,

havada uçuşturacaklar…

Bir taraf, “28 Şubat geliyor!” diyecek;

Diğer taraf, “Şeriat geliyor!” diye karşılık verecek.

Bir taraf, “Beni desteklemezsen, AKEPELİSİN.” diyecek,

Diğer taraf da, “Beni desteklemezsen, teröristsin!” diyecek.

Kendilerinin çalıp,

karşılıklı göbek attıkları, bu çirkin oyunda ise;

duyulmayan, yine aziz milletimizin sesi olacak.

İşte bu yüzden biz, İYİ Parti olarak;

Onlar ne derlerse desinler;

İnatla ve ısrarla, o sahnede olmayacağız.

O oyunu oynamayacağız.

O tezgaha gelmeyeceğiz!

Çünkü onların olduğu yerde, millet yok!

Çünkü onların olduğu yerde, memleket yok!

Hatta onların olduğu yerde, siyaset bile yok!

Orada sadece çıkar var!

Sadece rant var!

Sadece riyakârlık var!

Şunu hiç kimse unutmasın ki;

21 yıldır ulaşılamadıkları seçmene,

İYİ Parti ulaştı.

21 yıldır çözemedikleri düğümleri,

İYİ Parti açtı.

21 yıldır kırdıkları gönülleri,

İYİ Parti onardı.

Ama onlardan farklı olarak;

İYİ Parti tüm bunları;

Ülkemizin birliğiyle, bütünlüğüyle derdi olanlara,

yaranarak yapmadı.

Cumhuriyetimizle problemi olanların,

kapısında yatarak yapmadı.

Atatürk’ümüze alerjisi olanların,

nabzına göre şerbet vererek de yapmadı.

İYİ Parti, tüm bunları;

Siyasetinin merkezine milletimizi alarak;

İlkelerimize, değerlerimize, mukaddesatımıza, sahip çıkarak yaptı.

Nitekim;

Milletimizin bize verdiği bir sorumluluk var.

Milletimizin bizden beklentileri var.

Milletimizin bizden talepleri var.

O nedenle, buradan açıkça ilan etmek istiyorum:

Hem, bunların üzerinde saygısızca tepinip;

hem de, İYİ Parti’ye gönül verenleri, cepteki keklik görmek;

kimsenin haddi değildir!

Herkes lafını, sözünü, hududunu bilsin!

Türk milletinin hiçbir ferdinin, verdiği oy, artık cepte değildir!

Çünkü Türk milleti artık, seçeneksiz değildir.

Artık İYİ Parti vardır;

ve milletimiz artık, ne vasatlığa, ne de nobranlığa, mecbur değildir!

Değerli dava arkadaşlarım;

Cumhuriyet vizyonumuzdan aldığımız ilham bizlere;

Güçlü ve hür bir bireyin;

Güçlü ve hür bir milleti, güçlü ve hür bir devleti,

inşa edeceğini söyler.

İşte bu yüzden biz de;

Güçlü, hür ve müstakil siyasetimizle;

Türk devletini, hak ettiği güce kavuşturmaya,

Türk milletine dayatılan, tüm prangaları kırıp atmaya geliyoruz!

İYİ Parti olarak;

Duruşumuz, düsturumuz ve davamız,

hep aziz milletimizden yana oldu.

Bu yüzden ilk günden beri;

Koltuklarda sefa sürmektense;

ayakkabılarımızı eskitmeyi seçtik.

Pazarlıklardan medet ummaktansa;

necip milletimizin irfanına güvenmeyi seçtik.

Yankı odalarının ekosundansa;

Anadolu’ya kulak vermeyi seçtik.

Kimse kusura bakmasın;

Bugünden sonra da, aynen böyle devam edeceğiz!

Türkiye’nin, iyi ve cesur evlatları!

Hiç merak etmeyin;

Bizim sözümüz hakikat, davamız haktır!

Ve hak olan bu kutlu davada, zafer de muhakkaktır!

Allah yar ve yardımcımız olsun!

Gazamız mübarek olsun!

Editör: Adıyamanlılar Net