Cehalet örgütlü ve gönüllülerden ibaret olunca, hayatın tüm alanları karanlık zihniyetlere teslim olur. Çağdaşlığın tüm nimetlerinden hunharca yararlanan, kendisini güçlü tutan feodal kalıntıların ise karanlıkta, dünyadan habersiz yaşamasını isteyen “KUKLA OYNATICILARI” ülkenin şeffaflığına, SANSÜRÜ de getirerek lale devrinin görünürlüğünü azaltacaklarını zannediyorlar. Deve kuşunun kafasını kuma gömmesiyle açıkta kalan bünyenin ironisi gibi! Mizahın kahkaha attıran cinsi!
Giydikleri dervişin cüppesiyle yer ve zaman ayarlı kostümlerle hayatın tamamını menfaatlerine yontan karanlık zihniyeti elbette hiç bir sansür kurtaramayacaktır. Dini kendi ikballerine göre maşaya çeviren, bilim insanlarını toplumdan tecrit edip, cehaletin tüm renklerini hayata uyarlayan takunya zihniyetlerinin “yerin dibinden çıkarılış süreci” meşakkatli geçmektedir. Feodal kalıntılar üzerine bina edilen Türkiye’nin, çağdaş dünyayla uyum sürecini sürekli baltalayan zihniyetin, güç bulduğunda cüretleriyle demokratik kazanımları menfaatleri için nasıl harcadıklarını acı bir tecrübeyle gördük, görüyoruz! Çok partili hayata geçildiğinden beri bir tarafın “devrimlerin topluma benimsetiliş sürecini” sürekli sabote etmesiyle medeni dünyayla Türkiye toplumu arasında uyumsuzluğun başlaması günümüzde hala devam etmektedir. Dini ahlaki sınırları zorlayarak bilimin gelişimin önünde set olarak kullanan yerin dibindeki zihniyetin şatafatlı krallıkları, dönem dönem güç bulsa da, Türkiye toplumu bu kamburu mutlaka sırtından atacaktır. Yerin dibindeki zihniyetleriyle oluşturdukları karanlık senaryoları, ilahi korkutmalarla Türkiye’nin mozaiğini bozmaya harcayan medeni dünya düşmanları, geldiğimiz noktada şaşkın ördek misali ortada kalmış, değişen dünyanın rüzgarıyla sallanıp durmaktadırlar!
Osmanlı devletinin yıkılış sürecini ustalıkla yeni devletle taçlandıran, gericiliğin birikmiş enerjisini modern ilkeler ışığında dünyayla aynı koridorda yürüterek ortadan kaldıran kurucu lidere bitmek bilmeyen öfkenin nedenini anlamak mümkün değil! Yeni devletin özünü oluşturacak değerlerin filizlenme sürecini yavaşlatan zihniyetin, 50 li yılardan beri bir kesimi dini hassasiyetlerle isyana teşviki bu ülkeye ağır travmalar yaşatmış, dinin gelişim önündeki en büyük engel kategorisine sokmuştur. CHP ve demokrat partinin ilk dönem siyasi çalkantıları, toplum hafızasında silinmez izler bırakmış, feodal kalıntılar taraflara ülkenin yeni stratejilerini belirleme hızını sabote ettirmiştir. Aynı döngünün sürekli tekrarı neticesinde ülke bir türlü bilimin önderliği, demokrasi bilincinin yerleşme sürecini nihayi hedefe varışını görememiştir. Bilinçli olarak yetersiz kitlelerin hassasiyetlerinden yararlanma süreci -bu günkü iktidar da dahil- sürekli kullanılmış ve maalesef jenerasyonlara rahat hissedeceği, özgürlük temelli bir ülke bırakılamamıştır. Yerin dibindeki karanlık bilim düşmanları bu durumu sevmiş; cahil bırak-muhtaç et- algısını kullan metoduyla lale devri devam ettirilmiştir.
Feodal kafaların sol siyaseti tecrit ederek sürekli din ile kitleleri morfinlemesi sağ iktidarlara alan açmış, bilime çağdaşlığa giden süreçler yerin dibine indirilmiş, cennet vaatleriyle perakende satışlarla din SAĞ için markete çevrilmiştir. Ucuz politikalar ilahi bezemelerle ambalajlanmış din-tarım toplumun kullanışlı özellikleri sürekli sömürülmüş ve darbelerin verdiği zararlar sağ için ödül gibi kullanıla gelmiştir.
Türkiye’nin ileri anlamda dünya ile entegre olması, bilim ve çağdaşlığın rehberliğinde atağa geçme ihtimali feodal kalıntıların temizlenmesiyle mümkündür. Sürekli yenilenen dünya karşısında Türkiye sadece ya geçmişte yada gelecekte yaşatılmaya mahkum edilmiştir. Medeni toplum inşa süreci bu şekilde devam edemez! Adaletin, demokrasi bilincinin, yaşam standartlarının bilinç olarak benimsetiliş süreci “yerin dibindeki zihniyetlerin” ayak bağı olma girişimlerinin önlenmesiyle mümkündür. Sağ Siyasetin zihnine yerleştirilen “dinden oluruz” parolasıyla solun öcü gösterilme girişimi, Türkiye’nin en büyük siyasi kanalize planıdır. Bu plan göründüğü gibi basit değildir. Sağ siyasetin bilinçaltına yerleştirdikleri bu HEYKEL’den kurtulmak şart! Yoksa da karanlığa kanalize…
DİPNOT:
Bir samuray Zen üstadı Hakuin’in karşısına dikilip şu soruyu sordu:
“Gerçekten de cennet ve cehennem var mıdır?”
Üstad: “Kimsiniz?”
“Bir samurayım.”
“Sen mi?” diye haykırdı Hakuin. “Kendine baksana bir. Hangi efendi senden doğru dürüst hizmet umabilir. Daha çok dilenciyi andırıyorsun.” Sinirden kıpkırmızı kesilen samuray kılıcını çekti. Hakuin bağırmayı sürdürdü.
“Vay! Kılıcı da varmış, Ama o kadar beceriksize benziyorsun ki nasıl olsa kafamı kesemezsin!”
Aklı başından giden samuray kılıcını kaldırdı. Ustaya vurmaya hazırdı. O anda Hakuin:
“Cehennemin kapıları böyle açılır.”
Rahibin soğuk kanlı tavrına şaşıran samuray kılıcını kınına soktu ve saygıyla eğildi.
Üstad sözünü şöyle bitirdi:
“Cennetin kapıları böyle açılır.”
Türkiye sükunetle muassır medeniyet kapısını açmalı! ZOR olsa da!