Çok güzel bir teklif aldım geçenlerde ama bir soru işareti takıldı kafama sonradan. Deneyim almak adına o konuda önemsediğim birine telefon açtım. Kendindeki deneyimi paylaştı. Söylemek istediğin başka bir şey yoksa işim var deyip izin istedi. Yaşadığım heyecan sabun köpüğü gibi sönüverdi. Hayal kırıklığı yaşadım. Sadece duymak istediklerimi duymak yetmedi. Hâlbuki içimdeki soru işareti netleşmiş ve dönüp teklifi reddetmiştim gönül huzuruyla. Reddedilmek, reddetmek ne zor alanlar benim için. Ki bunlar çok naif olaylar içine baktığında. Bir de yaşadığımız o sert uyanışlarla nasıl baş ediyoruz hayrete düşüyorum bazen.

Böyle çabuk sönen heyecanlar gibi takıntılarım da inşallah sabun köpüğü gibi yumuşacık, çabuk kaybolur olsun lütfen! Yapboz diyorlar ya yaşam için. Gerçekten çok büyük yapboz hem de ucu bucağı görünmeyen. Sadece birleştirebildiğin kadarıyla tadını çıkarman gereken bir yapboz. Bütününe nail olan var mıdır? Bilmiyorum.

Örneğin Lara ve Argos meselesi. Geçenlerde fark ettim Yüksek Gücümün beni ne kadar koruyup gözettiğini bu iki varlık üzerinden. Lara ilk köpeğim. Döne döne gözümün önünde öldü. Seyrettim çaresiz. Ağlasam da dondum kaldım o ölüm anının dehşeti içinde. Kuduz oldu dediler. Bense çok da yaygın olmasa bile bir yerlerde bunu içime atmışım, veterinere götürebilseydik...

Aradan geçen onca zaman ve Argos’ la yaşadığım dönem. Veterinerlerden çıkmadık. Hatta son nefesini veterinerin kapısında verdi güzelim benim. Ne oldu? Neyi değiştirebildim? İşte Lara’ da eksik kaldığını düşündüğüm eylemlerin dibini yaşadım yine de o malum süreci kontrol edemedim. Geçenlerde aslında Yüksek Gücüm bu iki varlık üzerinden bana; ”Bak sen elinden gelenin en iyisini yaptım. Ben şahidinim” dedi. Onun tanıklığı bana iyi geldi.

Bir başka örneğini de yazılarım üzerinden yaşadım. Felç olma korkum paralize olmakla yer değiştirmiş, yine unutmuşum attığım düğümleri. Ben nerede nasıl davranılacağını bilirdim niye paralize oluyorum en ufak olayda diye içsel söylenmem durmuyordu. Fark ettim inşallah ışığın gücünde eriyip gider. Aslında otomatik pilot deniliyor şimdilerde bunun adına. Neyse, bu bir geçiş dönemi olsun. Hizalanalım ruhsal ilkelerle özellikle de şefkatle. Tıpkı sabun köpüğü gibi yumuşacık olsun ama kalıcı olsun. İşte böyle de garanticilik gibi yenice fark ettiğim karakter kusurum var.

Düzenli aldığım derginin bir konu başlığı ‘acı kaçınılmaz, keder opsiyonel’ ve yazar Dr. Erkan Sarıyıldız. Benim ilgimi çeken paragrafın bir bölümünü sizlerle paylaşmak istedim.

“Yaşamın getirdiği acıları ve zorlukları dirençle çarparsanız, sonuçta sizin yaşadığınız KEDER ortaya çıkar. Basit bir hesapla düşünün; acınıza sayısal bir değer verirsek, diyelim 5 düzeyinde bir acınız var ve 3 düzeyinde direniyorsunuz, kederiniz ne olur?3*5=15. Peki direnci bıraktığınızda, bu basit hesabı tekrar yapalım.3*0=0.Yani bizim çektiğimiz kederi belirleyen, var olana direncimiz."

Öyle ya da böyle ‘önce ben hep ben değil‘ mottomun yanına bir de ÖZLEN’ e şefkat duymaya niyet ediyorum. Farkettiklerimin ve fark edemediklerimin kısıtlamalarından sevgiyle ve şefkatle özgürleşiyorum. Teşekkürler.