Yaşam çok hızlandı gibi geliyor bana. Buna dair konuştuğum arkadaşım hemen “Yavaşça Acele Et!” sloganına dair notlar gönderdi bana. Ben de kendi el yazımla yazdım ve sokak kapısının arkasına astım. Sabah kapıyı açarken görüp hatırlamak niyetiyle. Kendimden pek umutlu değilim bu konuda ama gerçekten artık farklı da davranmak istiyorum. Bakalım.
Masal kampında önerilen kitaplardan biri de; Joseph Campbell’ in “Mitolojinin Gücü“ adlı eseriydi. Aldım, okuyorum. Bir yandan da Efe Elmas’ ı takip ediyorum, dinliyorum. Hatta geçtiğimiz hafta sonu onun eşliğinde bir tura katıldım. Denizli- Burdur’ da antik şehirleri gezerken o da bize mitolojik hikâyeler anlatarak süsledi yolculuğumuzu. Bir ara çocukluğuma gittim. Efes antik bir şehir olarak benim çocukluğumun en güzel süslerinden biridir. Efes Festivalleri düzenlenirdi ve en önde protokolde izlerdim çoğu gösteriyi. İşte böyle karelerden biri de “Midas’ın Eşek Kulakları“ idi. Benim anımsadığım kadarıyla ilk izlediğim tiyatro oyunuydu aynı zamanda. Anlatmasını rica ettim. O da kırmadı anlattı sağ olsun. Pan ve Apollon arasındaki rekabetin doğa ve uygarlık çatışmasının göstergesi yorumu son noktayı koydu. Bilenler bilir bu mitolojik hikâyeyi, bilmeyenler de internetten kolayca ulaşabilir. O yüzden ben sadece bendeki izinin altını çizip geçiyorum yarına.
Yarın da Masal Fabrika etkinliği var. Efe Elmas’ı dinlemeye yetişemeyeceğim ama öğleden sonra bir iki arkadaşla kısmetse ordayız. Yıllardır oturttukları bir organizasyon. İnşallah bir gün bana da o organizasyonda bir yer açılır ben de bir masal anlatırım diye geçirdim içimden şu an. Gönül bu hiç istekleri bitmiyor keratanın. Fakat ballı da kerata. Bugün yaşadığım eş zamanlılıklar çok sevindirdi beni.
Şöyle ki; geçenlerde Sunay Akın Seferihisar’daydı sanırım, gelse de gitsem dedim bir de baktım ki afişleri asılmış bugün. Kısmetse gidiyorum. Pop Müzik korosuna katılmak istiyordum. Karşıyaka’ da vardı ama saatleri uymadı. Bugün sosyal medyada gördüm ki, bizim belediye açmış hemen kayıt oldum. Tire’ye masalcı bir arkadaşımı ziyarete gitmeyi düşünüyordum, bir de ne göreyim o buraya masal anlatmaya geliyor. Kısmetse yarın görüşeceğiz. Daha ne olsun! Ne demiş Allah, iste kulum ben vereyim. Şükürler olsun!
Tabii içim bir yandan kıpır kıpırken bir yandan da bütün bu temponun mutfak kısmını düşününce açıkçası biraz neşem kaçıyor. Çünkü rahat bir insan değilim. Zaten rutinlerim yoğun. Kaçış mı bu koşturmaca diyorum ama yalnızca bugün için durduramıyorum. Belki de durdurmam gerektiğine inanmıyorum. Dedik ya yumurta tavuk misali yaşamın paradoksu bu.
Mitoloji branşım gereği kulak dolgunluğum olan bir alan. Fakat her konuda olduğu gibi ipin ucunu tutup çekmeye başladığında çek çek bitmiyor. Şimdilik masallar öncelikli olsun desem de bir sürü okunacak kitap aldım. Okumaya ömrüm yeter mi bilmiyorum. Fakat Mitolojinin gücüne inanıyorum. Bire bir yaşadığım içsel birkaç deneyim olmasa bu kadar sıkı asılmazdım buna.
Kitaptan bahsetmişken arka kapaktan bir alıntıyla kendi düşüncemi de dolaylı yoldan dillendirmiş olayım:
“Tüm yaşamını mitolojiye adayan Joseph Campbell, Bill Moyers’ın mitoloji ve hayatla ilgili tüm sorularına içtenlikle cevap veriyor. Neden herkesin mitolojiye ihtiyaç duyduğunu, günümüzdeki mitoloji yoksunluğunun nelere mal olduğunu anlatıyor. Aşk, evlilik, çocuklarımıza anlattığımız masallar, kurban kültürü, yaşam yolculuğumuz gibi modern dünya hallerini antik mitoloji bağlamında ele alış tarzı önünüzde bambaşka bir bakış açısının belirmesini sağlıyor.”
Katılıyorum. Bende de çok değişik bakış açısı uyandırdı ve mitolojiye olan eğilimimi besledi. Okumaya, araştırmaya devam diyorum ve burada yazımı bitiriyorum. Aslında böyle kendime notlar şeklinde yazıyormuş gibi, biraz baştan savma yazışlarım inanın özensizlikten değil zaman darlığından. Her eylemimin birbirini desteklediğini düşünüyorum. O yüzden anlayışınıza sığınarak ben her şeye rağmen yazmaya devam edeceğim elimden gelenin en iyisiyle. Teşekkürler.