“Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?” Nietzsche
Söyle kim? Demek geldi içimden artık bu bekleyişe bir son vermek adına. Çünkü her geçen gün ben; bu bekleyişi kişilere, yerlere, şeylere yükledikçe bir türlü o vuslat hali gerçekleşmiyor. Gerçekleşse de ben ya şaşkınlıkla donup kalıyorum ya da bir bit yeniği ararken ıskalayıp geçiyorum o ender anları.
O yüzden yani bekleyişe son vermek adına şu özlü sözü yaldızlı çerçeve ile duvarıma asacağım:
“Ben sadece somurtmak için kullandığımız enerjiyi aldım ve onunla blues müziği yazdım.” diyor Duke Ellıngton.
Ben de masalımsı iki hikâye yazdım ve daha birçoklarını yazmak istiyorum inşallah. Fakat en başta ben kendi kendime beklenti koymadan yazmak istiyorum. Çünkü plan yapmaktan bir türlü eyleme geçemediğimi farkındayım. Bu yüzden eylem olarak yardım alıyorum ve bu konuyla ilgili yeni bir eğitime yazıldım. Kolaylıkla aksın, dirençlerim kırılsın inşallah; özellikle kurguya karşı olan savunma kalkanlarım insin, yeni dünyalar keşfedilsin inşallah.
Aslında gece rüyalar, sabah ‘sabah sayfaları’ derken kalem, kâğıt ve ellerim bütünleşmiş bir şekilde ama yetmiyor. Bir şeyler eksik kalıyor gibi geliyor, o boşluk dolar mı bilmiyorum. Her alan kendi dilini ve inceliklerini gerektiriyor bu da yoruyor beni. Rüyalarda şimdiki zaman kullanacağız, masallarda –mişli geçmiş zaman. Yetmedi zaman kaymaları anlatım bozukluğuna giriyor yazarken daha özenli davranacağız derken, sağ bacak mıydı önce atılan ya da sol muydu deyip sosyal medyada hayvanlarla ilgili videoları izlerken buluyorum kendimi. Tabii dudaklarımda hafif bir gülümseme kendimden geçmiş bir vaziyetteyim.
Sonra birden şrakkk gerçek yüzüme çarpıyor yapılacak araştırmalar geliyor aklıma. Rüyaların sembolleri, masalların deyimleri derken kullanılan sözcüklerin sorgulanması gibi gibi... Örneğin dün ben hububat dedim bir arkadaşım bakliyat dedi benim kafama takıldı. Aradaki fark nedir diye, sabahtan beri onu netleştirmeye çalışıyorum kafamda.
Kısaca:
Bakliyat; kuru bakliyat (nohut, mercimek, fasulye...) protein kaynağıdır.
Hububat; tahıllar(buğday, pirinç, arpa...) karbonhidrat kaynağıdır.
Diye özetledim şu an ama yetmedi çünkü benim kullandığım malzemeler her iki grubu da kapsıyor. Ne saçmalık geliyor bazen ama durduramadım şu an.
Her neyse başka bir konuya geçeyim. Yine arkadaşlardan biriyle sohbet ederken bedenini göstererek dedi ki:
“Yurtta barış cihanda barış.”
Yani bedenim benim yurdum, yuvam ve ben onun içindeki savaşı dindirmezsem o dışarıda uğraşacak bir sürü şey buluyor. O zaman da kolumu kaldıracak gücüm kalmıyor ve kendime bakım veremeyecek hale geliyorum. Tabii geliyordum diyerek bunun da önünü keselim. Bu inanç da balon gibi sönsün ve sahibine gitsin.
Konu dağıldıkça dağılıyor, öfkem beni sabote ediyor. Bir de ona değinelim de kendime hatırlatma notları gibi olsun bu yazı da:
“Öfke kendi başına eylem değildir. Eyleme geçme çağrısıdır.” Teşekkürler.