Bilecik istasyonunda bana sarıldığında, kokusunu içime öyle çektim ki, canım anam...

Hep güzel kokardı aslında, ama o an, bir başka sızlattı burnumu...

Sanki babamın gözlerini, bakışını, kaş çatışını hatırlatmak ister gibi...

Yıllardır gözlerinden akan yaşları, seccadesine gizli gizli akıtan, dualarıyla cepheden cepheye âminler taşıyan, senin de zamanın gelecek diye başımı okşayıp, saçımı, elimi öpen, o naif ve hassas kadın değilmiş gibi...

Son emanetini de sahibine teslim etmenin huzuruyla, kararlı...

Var gücüyle ve iki eliyle kavradığı omuzlarımdan tutarak, tüm bedenimi, benliğimi titreterek...

Öyle büyük ve ağır bir yük yükledi ki sırtıma...

Hüseyin..!
Öl de Köye Dönme..!

Nasıl da söyledi bir çırpıda...
Her cephede, zihnimde çınlayacak o sözü...

Ve devam etti...

Hüseynim, Emanetim, Can Oğul...

Dayın Şıpkada, Baban Dömelekte, Ağalarin da sekiz aydır ÇANAKKALE`de yatıyor...

Bak son yongam sensin.!

Minarelerden EZAN sesi kesilecekse...
Caminin KANDİLLERİ körelecekse...

SÜTLERİM HARAM OLSUN..!

Öl de Köye Dönme Oğul...

Yolun Şıpkaya düşerse, dayının ruhuna Fatiha okumayı unutma...

Haydi oğul, düş yola, hiç arkana bakma, dediklerimi unutma...

Uğurlar Ola, Hızır Yoldaşın Ola...(*)
.........

Allahim..!

Son Nefer ve Son Nefesimize Kadar,
İmanımızı söndürtme...
Bayrağımızı İndirtme...
Ezanımızı Dindirtme...
Vatanımızı Böldürtme...

Birliğimizi, Dirliğimizi, Huzurumuzu Bozdurtma..!

Âmin..!

100üncü yılında, Tüm Şehitlerimizi Rahmet ve Minnetle Anıyor ve Her Zerremle Hissettigim O Hakikati Haykiriyorum...

Şehitlet Ölmez, Vatan Bölünmez, Çanakkale Geçilmez..!

(*).. Yaşanmış hatıralardan kurguladığım, kitap calışmamdan küçük bir alıntıdır...

Abdurrahman AKÇAL
[email protected]