Fadime Çelik’in paylaşımından yola çıkıyorum. Jill Bolte Taylor’ın “Mucize Beyin” adlı kitabı üzerinden paylaşım yapmış, çok hoşuma gitti. Zaten kendisini sosyal medyadan takip ediyorum ve paylaşımlarından besleniyorum. Bu yazı aracılığıyla teşekkürlerimi iletmek isterim kendisine. İyi ki varsınız ve iyi ki cömertçe paylaşıyorsunuz sizde olanı. Teşekkürler.

“Minik Dandik Komite”; fıstık boyutunda, beynin sol yarım küresinde olup ‘hikâye anlatıcı’ hücre grubumuza benim seçtiğim ad. Birkaç adlandırma vardı ama bana sıcak ve yakın gelen bu oldu. Neden öyle hissettiğime temas ediyorum ve adlandırabiliyorum, şükürler olsun. Benim için önemli ayrıntı bu. Fakat konuyu dağıtmamak adına oraların analizine girmiyorum.

Alıntıyla devam edelim:

“Beynim katı bir biçimde yargılayıcı, zarar verici ya da kontrolsüz hissettiren döngüleri çalıştırdığında 90 saniye duygusal/ fizyolojik yanıtın yok olmasını beklerim, sonra karşımda bir grup çocuk varmış gibi beynimle konuşurum. Tüm içtenliğimle ona ‘ fikirleri düşünme ve duyguları hissetme yeteneğini takdir ediyorum ama artık bu fikirleri düşünmek ya da bu duyguları hissetmek ilgimi çekmiyor. Lütfen, bu konuyu gündeme taşımaktan vazgeç artık’ derim...”

Anlatmaya devam ediyor. Bir de benim dikkatimi çeken, bu söylemlere işaret parmağını sallamak ya da ellerini kalçalarında sabitlemek gibi kinestetik bir bileşen de eklenebiliyormuş. Bayıldım. Onlarsız olmazdı zaten.

Diyeceksiniz ki bu tür bilgiler ortada dolaşıyor gani gani. Evet biliyorum. Fakat çok göz önünde bir sürü bilgi olunca da körlük yaşayabiliyoruz. Öyle ki birbirimizi görmüyor, bilgileri unutabiliyoruz. İşte bu noktada hareket etmeye özen gösterdim bu yazımda.

Önce kendime kör olduğumu düşünüyorum ve bu alanlara ışık tutması için profesyonellerden yardım alıyorum. Bunlardan biri olan ve ayrı bir yere koyduğum Sonay Altunay Sunucu’ya da sonsuz teşekkürler. Öylesine oyun tadında yapıyor ki bu işi; o içimdeki vaktinden önce büyümek zorunda kalan çocuk parçam her geçen gün daha zevk alıyor bu çalışmalardan. İyi ki varsınız sevgili hocam!

“...tek gördüğümüz şey gübreyken de atı bulmamıza yardımcı olur.” Cümlesinin gönderme yaptığı iyimseri birkaç gündür hep anımsattım kendime. Ona dönüşebilir miyim bilmiyorum. Hani balkabağının faytona dönüşmesi gibi yalnızca bugün için imkânsız gibi gelse de ‘sihirli alan’ kavramına ihtiyacım var. Çünkü içimdeki çocuk parçam oyuna, eğlenceye çok susamış durumda.

Bu hafta sonu yaptığımız ‘sihirli alan’ çalışmasında aldığım veriler öyle masal tadındaydı ki anlatılmaz yaşanır. Atalarımı onurlandırmak, teşekkür etmek ve onların desteğini hissetmek çok hoştu. Yıllarca ha gayret diyerek yarış atı gibi muamele ettiğim bedenimden özür diledim. Artık onun verilerini önemseyeceğime söz verdim. Derken Bendir çalan kadınla birlikte diğer masalımsı öğelerimin de verilerini değerlendirerek ahenk, uyum içinde pozitif niyetimi açığa çıkardım. Ayrıntılara girmeden en son görüntüyü paylaşmak istiyorum. Bir panayır alanıydı. Yaşı bana yakın olanlar belki anımsar. Bayramlarda gezici sirk gösterileri düzenlenirdi. Geniş bir alanda koca koca renkli çadır ve donanımlarıyla hareket getirirlerdi çocuk dünyamıza. Benim belleğimde kalanlardan biri de eğildiğinde poposunda lamba yanan ip cambazıydı. Onun poposunda yanan lamba benim zihnimde yandı bu çalışmadan sonra.

Neydi bu lamba; şimdilik bir hediye paketine ‘ Bebek Adımları’ etiketiyle koyduğum projem. ’Hikâye anlatıcısı’ denilen fıstık büyüklüğündeki o hücre grubuna hakkını vermektir dileğim. Yetersizliğimi yüzüme vuran “minik dandik komite”yi de yanıma alarak başta kendime olmak üzere masallar anlatmaktır evrene. Sesime, bedenime, ruhuma, zihnime, gönlüme, niyetime kuvvet. Hayırlısı!