Gün erken ağarıyor ve ben de İrene’yi gezdirmeye erken çıkarıyorum. Hem fizyoterapistin kısa süreli ve daha sık çıkarmama dair önerisini yerine getiriyorum hem de ortalık tenha olduğu için İrene’yi salarak da biraz rahatlamış oluyorum. Çünkü sağ tarafımdaki kasılmalarda henüz tam bir rahatlama yok. Tabii bunda İrene’yi hep sağ kolumu kullanarak dolaştırmam da etken. Neyse çözüm kısmında emek veriyorum. Kendim ve İrene ile ilgili korkularımı salıveriyorum.

Bu kararı çok sık alıyorum ama ne yazık ki arkasında duramıyorum. Korku ve endişelerimden birini salıyorum derken bir başkası çıkıveriyor ortaya beklenmedik zamanda ve beklenmedik şekilde. Bu sabah yaşadığım illüzyon da bunun somut göstergesiydi. Hâlbuki sabah erken ya da gece karanlıkta tenha yerlerde mecbur kaldığım tek başınalık korkularım epeydir temas etmediğim korkulardı. Hayret ettim bu sabah kendime.

İrene ile parkta oynuyoruz. Yan tarafta otopark var. Bir ara arabanın birinden motorun çalışma sesi yükseldi. Ya da ben çok sonra fark ettim. Bilemeyeceğim. Ses aynı taraftan gelmeye devam edince paranoyakça izlendiğimizi düşündüm. Fark ettiğim anlaşılmasın diye kaldırıp başımı bakamadım. Dikkatimi oraya yoğunlaştırmamaya çalıştım. Oynamaya devam ettik. Gün ağarmaya, ortalık hareketlenmeye başlayınca cesaretim arttı. Çıkışta hala hareket etmeyen ve sesin geldiği arabaya taraf yöneldim. Arabanın önünden geçerken baktım ki genç bir adam sızmış uyuyor. Hem rahatladım hem içim acıdı. Şimdi sızdığını nereden biliyorsun ya da neden için acıdı gibi sorular aklınızdan geçmiş olabilir. Onların da yanıtları bana kalsın şimdilik. Burada temas ettiğim korkumun nasıl da beklenmedik bir anda çıkıp geldiğiydi.

Yani çoğu zaman eleştirildiğim ‘kendini dövme seansları’ olarak algılanan (ki bazen o amaca da hizmet edebiliyor) tespitlerime gelince; oldum, hallettim, bitti dediğim şeylerin olmaması çok da alçakgönüllü olduğumdan değil. Sadece böyle farkındalıklarla anlıyorum ki sadece o an ne yaşıyorsak ona saygı duymak, onurlandırmak gerekiyor.

“Gerçek olan işe yarayandır.” Jung’un dediği gibi. Bu Jung da neler söylemiş valla! Anımsayabildiğim sürece çok işime yarıyor. Bir de kulağıma çalınan ‘ basit olan ruhsaldır’ cümlesini de bir kez daha anımsatayım kendime. Bir başka alıntıyla da yazıyı bohçalayalım.

“Kalplerimizi açabilmeden ve her zaman bizimle olan hazineyi keşfedebilmeden önce çok uzağa yolculuk yapmamız ve pek çok zorlukla karşılaşmamız gerekebilir. T.S. Elliot’ın ‘Küçük Gidding’ adlı kitabında yazdığı gibi keşifler hiç bitmez / ki her birinin sonu/ başladığımız yere varmak/ ve orayı ilk kez tanımaktır/ ki değiştiren de budur her şeyi.”