Hakim-i Mutlak yarattığı insanların mutlu olabilmeleri için,  her türlü imkan sunulmuştur. Yeter ki, hangisinden nerede, nasıl ve şekilde faydalanılacağını bilsin. Çünkü dünyada ki mevcut her türlü canlı/cansız tüm varlıklar, insanın  emrine verilmiştir.Buna rağmen çoğu zaman, insanların boşlukta dolanıp durduğunu, âdeta bir bilinmezliğe doğru sürüklendiğini  duyarız.

Artık hayatın anlamsızlaştığı, yaşamın sıradanlaştığı, belki istenilen, beklenilen anlamda olmadığı  hissine kapılırız bir çok kez.Ortada hiçbir sebep yokken ya da incir çekirdeğini doldurmayacak kuruntular yüzünden  hayatımızı zindana çeviririz. İçinden çıkılamaz bir hal  alan yaşamımızda bunaldığımız zamanlar, kalabalıklar içerisinde bile yalnız hissettiğimiz anlar olmuştur.

Hafif esen bir rüzgarda bile, fırtınalara kapılmışçasına sallanıp dururken, hangi yöne gidileceğine bir türlü karar verilemez. Çıkılan yolculukta, varılmak istenen nihai hedefe ualaşmaya çalışılırken toza, toprağa bulanıp dururuz. Çölde çıkan kum misali yönümüzü seçemez, olduğumuz yerde mıh gibi çakılır kalırız.

Hangimiz; “Ben hiç böyle olmadım, benim başıma hiç gelmedi” diyebilir ki.Olmaz diye bir şey yok. İnsan olanın başına iyi/kötü, doğru/yanlış herşey gelebilir.

Sonuç elbette sahibi olduklarınla alakalı olup; ya mevcut inanç ve itikadınla mutlak nihai hedefe varırsın, ya da elde ettiklerinle taşı dağ yaparcasına altında ezilir, çağımızın beşbelası olan Depresyona girer, hayattan/yaşamdan ve yaşadıklarından keyif alamaz duruma düşersin. Olmadı çıkarsın kırlara, temiz hava, özgürlük diye bırakırsın kendini tabiatın kucağına, lezzet, tad ve zevk almak adına.

Mutlu edeceği düşünülen kuşların ötüşü, sudaki dalgaların sesi, yemyeşil ağaç yapraklarının ninni söyler gibi hışırtıları, bir türkünün ritmi, melodisi, bir şiirin tınısı ve ahengi bile sizi etkilemeyebilir.

Gülmek, gülümsemek, sevgi nazarıyla nesnelere/objelere bakmak içinizden gelmeyebilir.

Çok sevdiğiniz bir yemeği yemek bile size tat ve lezzet vermeyebilir, hatta belki tiksinebilirsiniz.

Canciğer bazı arkadaş ve dostlarınız, o an size bir bir canavar gibi görünebilir.

Ailedeki yaşayanların yüzüne bakamaz olabilirsiniz. Yaşadığınız mekanda, mevkide, şehirde, herşey  sizi boğacakmış gibi olabilir.

Gittiğiniz  psikiyatristlere bunun iyi/kötü bir izahını da yapamıyor olabilirsiniz.

Ruhi bunalımınızı, çektiğiniz sıkıntıları, psiko sosyal sorunlarınızı anlatamaz olursunuz.Çünkü neler olup bittiğini sizler de bilmiyorsunuzdur.

Ama unutmayın!

Yaşam zordur. Yaşamak zordur. Yaşanılası arzu, istek ve talepleriniz tatminkar olmaması gerçekten zordur.Maalasef tüm bunlar insana hazır vaziyette sunulmaz.Ancak bunlar yaşanmış bir süreç içerisinde, yapılan doğru şeyler neticesinde kurulmuş aşamaya gelen değerler ve edinimlerdir. Bu kazanımların beraberinde getirdiği sorunlar elbette gelip geçicidir.Sonuçta huzur, sonuçta mutluluk, sonuçta doyum vardır.

Bunlar hep sabır ve tahammülün neticesinde, hayatın kendisinde varolan doğal süreçlerdir.Amaç aslolunana ulaşmada amaçtan ziyade araç olarak, köprü vazifesi görmesidir.İnsanoğlu mevcut zaafları neticesinde ya bunları görmez/göremez, görmemezlikten gelir, ya da unutur.

Kim bilir!...İnsan dünyayı tüm beklentilerinin doyuma ulaşacağı yer olarak görür. Ancak bu mümkün değildir.İnsan olmanın, yaşamanın gayesi  sanırım bu olmamalıdır.Zaten insan fıtrat-ı gereği hep doyumsuz olmuştur.İstek, arzu ve beklentilerine bir sınır koyamamıştır. Değirmen misali sürekli verdikçe ister.Hep daha fazla, hep daha fazla ister durur.

Makul ve mantıklı istek ve beklentileri istediği şekilde karşılanmadığını görünce, yaşayacağı hayal kırıklığı, moral bozukluğu, boşlukta yuvarlanacağı bilinmezlikleri varın siz düşünün!

Kerim BAYDAK

[email protected]