1431 yılında Eflak’ta doğdu.

Babası II. Vlad tarafından,

sadakatinin göstergesi olarak kardeşi Radu ile beraber,

Osmanlı İmparatorluğu’na rehin bırakıldı.

Bu iki çocuk rehin olsalar da,

Eflak tahtının varisleri olduklarından

Osmanlı onları geleceğin Eflak hükümdarları gibi yetiştirdi.

Sultan II. Murad bu iki kardeşi kendi öz oğlundan ayırmamış,

Şehzade Mehmed yani gelecekteki ,

Fatih Sultan Mehmet Han ile arkadaş olup,

beraber eğitim alma şerefine nail olmuşlardı.

Macarlar Eflak’a saldırarak,

II. Vlad ve eşini öldürüp Eflak tahtını ele geçirdi.

II. Murad bunun üzerine ordusu ile sefere çıkarak,

Macarları II. Kosova Savaşı’nda yendi,

Eflak’ı geri aldı.

Ardından iki kardeşten büyüğü olan III. Vlad’ı,

yani Fatih’in çocukluk arkadaşı olan III. Vlad’ı, 18 yaşında Eflak tahtına oturttu.

Aradan yıllar geçti;

Şehzade Mehmed artık Fatih Sultan Mehmet Han olmuş,

İstanbul’u fethederek çağ açıp çağ kapatmıştı.

III. Vlad,

Eflak’ta Osmanlı’ya bağlı bir hükümdar,

olarak vergilerini ödemeye devam ediyordu.

Vergileri bizzat çocukluk arkadaşı olan,

Fatih Sultan Mehmet Han’a getirip,

çocukluk anılarını konuşuyorlardı.

İhanetin Başlangıcı

III. Vlad, 1459’da ödemesi gereken vergiyi ödemedi.

Osmanlı’ya bu vergileri ödemeyip,

Türk düşmanlığına büründü.

Bunun yanında;
manyak,
ruh hastası,
cani,
psikopat,
şizofren biri olmuştu.

Ülkesindeki dilencileri toplayıp,

yemek verip diri diri yakmıştı.

Zamanında babasına karşı çıkan soyluları,

saraya davet edip,

ikramdan sonra hepsini kazığa oturtmuştu.

Kazığa oturturken

çocuk,

kadın,

muhalif fark etmiyordu.

Kazığa oturttuğu insanların,

çığlıklarından keyif alan bir cani hükümdar olmuştu.

Sınır boylarına saldırarak

aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu,

binlerce Türk’ü katledip,

sağ kalanları sarayının yanında beş kilometrelik,

kazıklara oturtarak diri diri can veren,

insanlardan oluşan bir ölüm ormanı oluşturmuştu.

Öyle manyak olmuştu ki,

kazıklara oturttuğu insanların çığlıklarından,

keyif alıyor,

dans ediyor,

yemek yiyor,

şarap içiyor,

kanlarını içen bir cani haline gelmişti.

İyilikte Maraz Doğar

En büyük düşmanlığını da Türklere karşı yapmaya başlamıştı.

Çünkü Türkler kendisine iyilik yapmış,

Eflak’ı Macarlardan alıp onu tahta oturtmuşlardı.

Boşuna dememiş atalarımız: “İyilikte maraz doğar.”

O kadar ileri gitti ki;

binlerce Türk’ü kazığa oturtup,

çığlık sesleri eşliğinde,

şarap içip dans eden,

onların etlerini dişiyle kopartıp meze yapıp yiyen,

kanlarını içen bir Türk düşmanı olmuştu.

Bu vahşeti Fatih Sultan Mehmet Han anlamıyordu.

Çünkü çocukluğundan,

beraber eğitim aldığı,

çocukluk arkadaşı III. Vlad’ın bu değişimine anlam veremiyordu.

Bu çocukluk arkadaşı nasıl böyle bir canavara dönüşmüştü, anlayamıyordu.

Bunun sebebini öğrenmek için elçiler gönderdi.

Osmanlı elçilerini,

sarıklarını çıkarmadıklarını bahane ederek kafalarına çiviletip kazığa oturttu.

Bu, bardağı taşıran son damla oldu.

Fatih Sultan Mehmet Han ordusuyla Eflak’a yürüdü.

Fatih Sultan Mehmet Han’a karşı savaşamayacağını anlayan Vlad,

gece suikastıyla Fatih’i öldürürse,

büyük bir zafer kazanacağını hayal ederek,

17 Haziran 1462 gecesi,

Fatih Sultan Mehmet Han’ın otağını hedef alan bir gece saldırısına geçti.

Fatih’i öldüremedi.

Ordusu darmadağın oldu,

hepsi kılıçtan geçirildi.

Kendisi kaçmayı başardı.

Fatih,

gelmiş geçmiş en büyük akıncı bey olan,

Mihaloğlu Ali Beyi,
3. Vladı öldürmesi için görevlendirdi.

Akıncı Bey görevi başarıyla gerçekleştirdi;

III. Vlad’ı öldürdü.

Bu cani, sapık, ruh hastasını;

Türklerin “Kara Şeytan (Kazıklı Voyvoda)”,

Macarların “Tepeş (Cellat)”,

kendi halkı Romenlerin ise “Şeytanın Oğlu” anlamına gelen “Drakula” olarak andıkları bu manyağın hikayesini,

ABD ve Birleşik Krallık film haline getirdi.

Film

2014 yapımı olan Dracula Untold

(Türkçe adıyla Dracula Başlangıç)

filmi vizyona girdi.

Yapım ülkesi: ABD, Birleşik Krallık

Bütçe: 70 milyon dolar

Hasılat: 217 milyon dolar

Süre: 92 dakika

Türkçe adı: Dracula Başlangıç

Bu filmde,

bu cani manyak III. Vlad;

iyi bir aile reisi,

halkı için çok iyi bir hükümdar,

iyi bir eş,

Türklere kök söktüren güçlü bir komutan,

Fatih’i otağında öldüren bir kahraman olarak gösterildi.

Hanlar Hanı,

Peygamber Efendimizin övgüsüne mazhar olan,

Fatih Sultan Mehmet Han ve Osmanlı ise korkak,

çocuk taciri,

çelimsiz,

biçare olarak gösterilip,

otağında öldürülen bir hükümdar gibi yansıtıldı.

Bu film Türkiye’de 3 Ekim 2014’te vizyona girdi.

6 hafta gösterimde kaldı.

302.162 izleyiciye ulaştı.

O günün şartlarında 3.507.494 TL hasılat yaptı.

Bu, kabul edilemez bir filmdi.

ABD’nin milyonlarca Kızılderili’yi,

kendi topraklarında katlederek bunu sinemayla,

tüm dünyaya sanki Kızılderililer,

suçluymuş gibi göstermesi ve geçmişini temize çıkarma çabası,

sinema yoluyla olmuştur.

Aynısını Vietnam’da ve birçok ülkede,

milyonlarca insanın katledilmesinde de yapmış,

masum gözükme çabasını sinema ile örtbas etmiştir.

ABD ve Batı,

kendi karanlık tarihlerini temizleme çabasını bu tarz filmlerle yıllarca

sürdürmektedir.

Oysa bizim tarihimiz,

yalana dolana gerek kalmadan;

zaferlerle dolu muhteşem bir geçmişe sahiptir.

Yapılması Gereken ve Son Söz

Bu yüzden,

Batı’nın çarpıttığı tarihi olaylara karşı,

mutlaka çok ciddi bütçelerle güçlü bir,

Türk sinema sektörü kurulmalıdır.

Çünkü tarihimiz,

kazanılması neredeyse imkânsız olan zaferlerle doludur.

Bunların başında,

çağ açıp çağ kapatan,

Fatih Sultan Mehmet Han gibi bir hükümdarın,

muhteşem hayatı gelir.

Onunla birlikte ecdadımızın başarılarını,

tüm dünya takdir ederken;

Orta Çağ gibi karanlık bir çağın,

yoksulluğun,

açlığın,

pisliğin ve hastalığın insanları telef ettiği,

adaletin olmadığı,

güçlünün zayıfı ezdiği bir dönemde;

21 yaşında İstanbul’u fethederek bu karanlık çağı kapatıp,

yeni çağı açan,

Hanlar Hanı Fatih Sultan Mehmet Han ve ecdadımıza bir vefa olarak;

Aynı konu ve aynı tarihsel olayları kapsayan,

Dracula Başlangıç filminden çok daha büyük bir bütçeyle,

en iyi yönetmen,
en iyi senaryo,
en iyi oyuncularla;

tüm dünyaya,

bir daha böyle bir hadsizliğe,

kalkışılmaması için ders niteliğinde,

tarihsel gerçekleri ortaya çıkaracak,

dünya klasiklerinin arasında yer alacak bir film yapıp,

tüm dünyaya göstermemizin,

geç de olsa, TAM ZAMANI.