Bir günün sabahında uyanınca, genç olmadığımızı fark ettiğimizde ya da hatırladığımızda; hayıflanacak, sitem edecek ne kadar da çok şey buluruz, değil mi?

O gün, ne heyecanlarımız kalmıştır, ne umutlarımız, ne arzularımız, ne isteklerimiz, ne de deli dolu akan kanımız, ne de o dünyaya sahiplik edecek vakurluğumuz!..

İçimizde ki o dinamizm, yerini yavaş yavaş bıkkınlığa, can sıkkınlığına, moral bozukluğuna, çekilmez yorgunluğa bırakır.

Keşkelerle dolar cümlelerimiz, her anımız, yaşantımız. Dahası neredeyse her söze başladığımızda, deli dolu geçen gençliğimizden dem vururuz. Hep eskilerin hayali ve özlemiyle dolar taşar yüreğimiz, hep sitem de bulunur söylediğimiz her sözümüz.

Elbette gençlik, yaşanan ömrün en güzel dönemidir. Bir insanın yaşamında, heyecanlar, umutlar, istek ve arzular hep taptazedir, hep canlı canlıdır. Esasen öyle de olması gerekir.

Bir gecede dünyayı değiştirme arzu, isteği ve dinamik gücüyle dopdoludur, her an taze ve dolup taşan yürekler.

Cesaret, ataklık, kanın deli dolu akması, her şeye sahip olma güdüsü, yenilmezlik düşüncesi hep geçirdiğimiz gençliği tanımlamaz mı?

En çok yakışan libastır, gençliğe özgürlük ve mutluluk. Hep o bağımsızlık doğasından gelmez mi?

Kanı daha coşkulu, daha bir deli ve sıcak akar damarlarında, hatta daha kırmızıdır sanki.

Milletimiz, bağımsızlık savaşını mevcut gençliğin gücü, tecrübe ve dehasıyla yönlendirilen gençlerle birlikte kazanmıştır.

Ya bu gün?

Bugün ne durumdayız?

Bizler, bugün geçmiş dönemlerdeki gençlik kadar inançlı, imanlı mıyız?

Gerçek anlamda, gençliğimize güveniyor muyuz?

Ya da gerekli şuura, azim ve kararlılığa sahip miyiz?

Onlara ne kadar değer veriyoruz?

Yarınlarımızı geleceğimiz olan çocuklarımıza teslim ettiğimizde, koruyacaklarına dair olan endişelerimiz ve kaygılarımız var mıdır?

Dıştan bölmeye yönelik son sürat çalışan dış güçlerin heveslerini kursaklarında bırakacak şekilde ne derece, uyanık, bilinçli, ne yaptığını bilen bir gençlik yetiştiriyor muyuz?

Doğrusu bu zamana kadar gençliğin yozlaşmakta olduğunu ve kültür dejenerasyonuna uğradığını, yeni bir jenerasyon gençlik oluştuğunu düşünüyorum. Kültürümüzü yitirmeye, dilimizi yozlaştırmaya başladıklarını gözlüyorum. Halen de bu kültürümüzü yozlaştırıp yok etmek isteyen dahili ve harici bedbahtlar varken!..

Biz, gençliğimize sahip çıktıkça, onlara göz-kulak oldukça, onlara iyiyi-güzeli-doğruyu öğrettiğimiz sürece, bunu başaramazlar tabi!

Biz, gençliğimize dinini, devletini, milletini, bayrağını, maddi ve manevi değer yargılarını sevmeyi öğrettiğimiz sürece başarmaları mümkün değildir.

İşte 19 Mayıs Atatürk’ü anma Gençlik ve Spor Bayramı, bize bu konuda iyi bir fırsat sunmaktadır, gençlerimizi ve geleceğimizi kazanmak adına.

Çünkü;

Gençlikte deli dolu, akar damarda kanlar.

Göze gelmez para, pul, mal, mevki, makam, hanlar.

Terbiye almazsa genç, inan tez gider canlar.

İnanç, İman, olursa, kurtulur ancak gençler.

Kerim BAYDAK

[email protected]