Deprem kuşağında olan memleketimizin her köşesinde, küçük-büyük depremler olabiliyor.

Gölcük, Van, Elâzığ, Malatya, son olarak İzmir ‘de meydana gelen depremlerle, acı üstüne acılar yaşıyoruz.

Felakete dönüşen depremlerde canlar yitiriyoruz, maddi, manevi tahribatlar yaşıyoruz.

Depremlerle yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor, ancak bir türlü depremin gereklerini yerine getiremedik, getiremiyoruz.

Bu acıyı biliyoruz, hem de çok iyi biliyoruz.

Bu acıyı bilemeyenler var, bilmek istemeyenler var, yaşamayanlar var.

Bundan nemalananlar var, rant elde edenler var.

***

Yıllarca çalışmışsın, boğazından, hayat standartlarından ödünler vermiş, bir ev alacak kadar paralar biriktirmişsinizdir.

Ailenle başını sokacak, sana ait olacak bir ev almanın heyecanıyla; ya bir inşaata temelden girmişsiniz ya da bitmiş, bitmekte olan bir ev alabilmek için müteahhitlerin- yap-satçıların kapısını aşındırmışsınızdır.

Ev sahibi olabilmenin heyecanı ve sevinciyle, evin nasıl olduğunu, kalite standartlarına pek dikkat edemiyorsunuz.

Sizin bu halinizden faydalanan, fırsatçı bazı müteahhitler ve yap-satçılar, her şeyi dört dörtlük diyerek, sizleri ikna ederek, ev satıyorlar.

Sözde her şeyleri sağlam ve usulüne uygun, kâğıt üzerinde herhangi bir sıkıntı görünmüyor, göremiyorsunuz. Maalesef bir yıl dolmadan, her şey ortaya çıkıyor.

İnşaatın her alanında malzemeden çalarak evler yapanlar, ileride ne/neler olur, çöker mi, insanlar ölür mü, sakat kalırlar mı, nasıl felaketler ve tahribatlar yaşanır o kadar onları ilgilendirmiyor.

İçlerinde elbette bihakkın işlerini yapanlar ve gereklerini yerine getirenler var, onları tenzih ederim.

Zevkle, mutlulukla, sevinçle evinize giriyorsunuz, tam da rahat ettik diyeceğiniz sırada, sıkıntılar, problemler, eksiklikler, aksaklıklar ortaya çıkmaya başlıyor. Hemen her ev alanın başına gelen onlarca sıkıntı ve problemle boğuşup duruyorsunuz.

Hayatınız allak bullak oluyor, strese giriyorsunuz, ev aldığınız kişilere veryansın ediyorsunuz, ama o kadar işte.

Durumu anlatıyorsunuz, hallederiz diyorlar, o kadar! Paralarını aldılar ya, kar ettiklerini sandılar ya… o kadar.

Mahkemeye verseniz, uğraşamazsınız, hem madden para olarak, hem güç, kuvvet olarak baş edemezsiniz, edemiyorsunuz. Gücünüz yetmez yani! Her şeyin sağlam olduğu belirtilen daireniz, yavaş yavaş dökülmeye başlıyor. Elinizde bir tek şey kalıyor. BEDDUA!

***

Son olarak İzmir’de canlı örneklerini gördük işte!

Aynı binalar arasında bazı binalar yıkılıyor, neden?

Kim suçlu?

Elinde avucunda ne varsa eve yatıran mı?

Evi yapan müteahhitler mi?

Yap-satçılar mı?

Sulu tarım arazilerine, sazlıklara bina dikenler mi?

O binaların oraya dikenlere izin verenler mi?

Yeterince inceleme yapmadan, yapı denetim iznini verenler mi?

Yetkilerin “oturulması sakıncalıdır!” denmesine rağmen, oturanlar mı?

Kim/kimler/hangisi suçlu?

Suçlular cezalandırılıyor mu?

***

Merak etmeyin, biz illa ki suçlayacak birilerini buluruz!

İlla da ev yapanlar, müteahhitler, yap-satçılar!

Ev yapanlar ustaları suçlar, ustalar ev yapanları suçlar ya da yetkililer suçlanır!

Bu böyle sürüp gider, olanları hep ev-daire sahibi yaşar.

Hepsi mi, elbette hayır, usulüne uygun yapanlar da çok, onlar her türlü özgüye mazharlar.

Evet, biz bu acıyı biliyoruz, birkaç deprem görmüş olan biri olarak, bu acıyı yüreğimizde hissediyoruz, peki o muhterem müteahhitler de bu acıyı biliyorlar mı, bu acıyı tattılar mı hiç?

Kerim BAYDAK

[email protected]