Adıyaman’da Bugün Gazetesinde adaşı Bugün Gazetesi kaynaklı 7 Kasım tarihli haberi okudum, üzüldüm. 1980 darbesi ile Adıyaman Sıkıyönetim Komutanlığına getirilen Albay Necabettin Ergenekon meğer ne büyük İslamcı imiş de 2–3 yıl içerisindeki icraatlarında tanımamışız, tanıyamamışız!

Döneminde yapılan ve duymaması için kulaklarının sağır, görmemesi için gözlerinin kör, bilhassa Pirin Gözetim Evi’ndeki kan kokularını ise hissetmemesi için burnunun tıkalı olması gereken anılan komutanın devlet terörü estiren eylemlerini yazan Dr. Abuzer Demir’in 11 Kasım tarihli yazısına aynen katılıyorum.
Milli Güvenlik Konseyi, ülkücü komutanları solun çoğunlukta, solcu komutanları ise ülkücülerin çoğunlukta olduğu bölgelerde görevlendiriyordu. Devleti temsil eden il valisini bile Hükümet Binasının bahçesinde aracından inişte karşılatan sözüm ona “ülkücü” Albay Ergenekon, şüphelisinin solcu olduğu bilinen ceza davalarından siyasi olmayanlarına bile, “adliyeye baskı yapmak suretiyle” müdahale ediyordu. 
12 Eylül gibi tarihin karanlığını kendisine sığınak yapmış olağan üstü dönemlerde yapılan ve yaptırılan işkencelerin kanıtlanabilmesi için TBMM’nin TCK’ndaki etkin pişmanlık hükümlerini genişletmesi gerekir. Aksi halde Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın hasta yataklarında yargılanması mağdurların “gazını almak”tan ve şekilcilikten öte bir anlam taşımaz. TBMM’ne sesleniyorum: Eğer bu konuda gerçekten samimi iseniz yapın bunu, görelim sizi… Özellikle o dönemdeki erata ceza muafiyeti tanıyın ki, bakalım Ergenekon gibiler bastonunu da yanına alıp kuş tüyü koltuklarında gerine gerine oturup ahkâm kesebiliyorlar mı?
Menzil Şeyhi konusuna gelince; “Özel Kalem Müdürü ‘Menzil’deki adamı bölge dışına at’ dedi. Adamlarıma sivil elbise giydirip Menzil’e gönderdim. Rapor getirdiler. Baktım adam alkol alanları caydırıyor. Arayıp adamın zararlı tarafı yok dedim.” diyerek güya günah çıkarmaya çalışıyor.
Peki, o dönemde Adıyaman merkezden emrindeki silahlı güçlerle bir gece yarısı Kâhta ilçesi Durak(Menzil) köyüne giderek Nakşibendi tarikatı lideri rahmetli Şeyh Muhammed Raşit Erol’u tutuklayıp Gökçeada’da zorunlu ikamete tabi tutan, yani süren kimdi, kimlerdi?
O tarihlerde Adıyaman Zirai Donatım Müdürü olan, geçtiğimiz yıllarda Adıyaman Belediyesinde şube müdürlüğü de yapan Rıfat Moran, söz konusu gazete haberini okuyunca içi içine sığmayıp Malatya’dan açtığı telefonda bakınız ne anlattı:
“1983 yılı bahar ayları, namaz saatiydi. Albay Ergenekon Ulu Cami önündeki kaldırımda yürürken namaz kılmaktan çıkmış başında kahverengi külah 50–60 yaşlarındaki bir adamı görünce cami avlusuna girerek, “Külah giymenin Kıyafet Yönetmeliğine aykırı olduğunu bilmiyor musun?” diye bağırarak takkeyi alıp yere fırlattığını, adamı da potiniyle iteklediğini gördüm. Alkol içtiğini ise görmemiş, ancak hissetmiştim.”
Tek “Komutan!” gördüğü AK Parti hükümetinin nabzına göre şerbet şırınga etme gayretinde olduğu anlaşılan Albay Cenabettin Ergenekon, Moran’ın bu anısını okuyunca acaba morarır mı?
Mustafa Işıldak www.mustafaisildak.com.tr