Memleket söz konusu olduğunda kimi zaman yüreğimiz kabarmış, sevgimizi, bağlılığımızı şöyle dile getirmişiz:

Ben bu şehirim aslında, bu şehir de ben…
Havası havam, suyu suyum, toprağı da yüreğim.
Emeğim, terim, kanım, canım,
Ben sana mecburum Adıyaman’ım…
Sözüm de sana, yazım da sana…
Sen var oldukça ben de varım, anlasana!...

Kimi zaman da hal-i pür melaline dayanamayıp yıllar önce şunları demişiz:

Sana kurbanız dediler seni kurban ettiler.
Sen kendine yeterken, seni senden ettiler; seni kendilerine benzettiler.
Ruh verdiklerin; sana “ruhsuz”, sana “hissiz” dediler. Ellerinden tuttukların elinden tutmadı senin. Kulaklarına kurşun akıtıp, gözlerine mil çektiler. Duymadın beni, sana olan sevdamı görmedin.

Hayat damarına set vurdular senin, o zapt edilmez sanılan suyunu tuttular. Suların tutuldukça yükseldi, yükseldikçe senden parçalar yuttu, seni kuruttu…

Verimliydin, bereketliydin, bakana bağ, bakmayana dağ gibiydin. Ama kıydılar sana, tiyeklerine tüneyen baykuşlar kıydı acımadan.
Emeğine, terine, toprağına aldırmadan kıydılar… Tarlada kaldın; tütün gibi…

Tütün gibi unuttular seni, seni tütün kıyar gibi kıydılar.
Seni her kıyışlarında ben de kıyıldım.

Umut oldun sana vuruldukça her kazma. Bağrını her deldiklerinde kıymet oldun fışkırdın, altın oldun kıymetlendin. Atbaşları ile sülük gibi emdiler seni. Kapkara kesildi bahtın, petrol gibi…

Petrol gibi yuttular seni, yuttular da bir kenarda unuttular seni. Petrol yakar gibi yaktılar seni.
Seni her yakışlarında ben de yandım...
...
Son 65 yıllık sürecin serencamına bakarak kâr-zarar hesabı yapıldığında ortaya çıkan tablo herkesi, en azından çoğunluğu memnun ediyorsa; o zaman Adıyaman'ın il oluşunun 65. yıl dönümünü tebrik ediyor, hayırlı yaşlar diliyorum...