MAHİR ZAMAN'LA YAKAZA HALLERİ!...
Kaç kişi aynaya baktığında kendisiyle yüzleşir,kendisiyle hesaplaşır?...
Karşısındaki insanı anlamak için kaç kişi empati kurar,
zaten bütün mesele de bu değil midir?...

Sözlükte “uyanıklık” anlamındaki yakaza Mahir Zaman'la birleşince zengin bir anlatım  ortada  Çıkmış.
 Okuduğum kitapları fırsat buldukça kaleme almayı severim. Bu aynı zamanda  yazarın emeğine de saygıdır.  Mahir Zaman'la Yakaza Halleri Dr. Necdet Subaşı 'nın kaleminden. 

Yazı uzun olsa da sonuna kadar okumanızı tavsiye ederim. 
Günümüzde anlamını yitiren kavramlar  AMA bir o kadar da önemli olan   ; Konuşmak, Yol, Aklıselim, Dostluk, Sıradanlık ve Sıradışılık,Önyargı,Kendini Bilmek, Zamanın Ruhu, Muhabbet, Gurbet,Niyet, Dert, Vefa  üzerine o kadar  çok şey yazılı ki bu kitapta, her konu başlı başına sayfaları doldurur. Ben sadece özetlemeye çalışacağım. 

Konuşmak:
 Bazen sesli bazen sessiz sorduğum bir sorudur ;  biz birbirimizle konuşuyor muyuz, bağırıyor muyuz?... Ya da biz niçin birbirimizle konuşamıyoruz?....
Kime konuştuğumuzu kiminle konuştuğumuzu da unutmayalım. Biliyor musunuz kitabın ortasında konuşmak herkese nasip olmaz. Kitabın ortasından konuşmak, her durumda adil olmak demektir. Adaleti ve hakkaniyeti , ölçüleri korumak demek , Kim ne derse desin, vakti zamanı geldiğinde, doğruyu, hakikati konuşmak demektir. Bu herkese nasip oluyor mu? Herkes bunu başarabiliyor mu ? Herhalde değil. 

Kimi  kokusunda susuyor. Kimi çıkarlarına teslim oluyor. Karakteri susmak oluyor. Kimi beceriksizliğin den.  Kimi dile dökemiyor . "Belki konuşursam herşeyi berbat ederim diyor." En iyisi ben hiç konuşmayayım.  "Bana mı kalmış?  diyor konuşmak, "Hem o kadar aklı başında adam etrafta dolaşırken." Kimi bir yerden izin almadım diyor, bir danışayım, öyle konuşayım."

 Gördünüz mü , konuşmak ne kadar tuhaf bir şey miş? Kitabın ortasından konuşmak.... Onun için biri kitabın ortasında  konuştuğunda onu hiç beklemeden kutlamak gerekir!...  
Ne var ki azalıyor kitabın ortasında konuşanlar. Oysa onların çoğalması lazım,
Konuşanlardan biri de biz olmak olmak kaydıyla çoğaltmak lazım kuşkusuz hep adaletle ama her daim iyi niyetle!...

Yol:
 Yol AMA hangi yol,doğru yol mu,yanlış yol mu?...
Bir yola koyulmak çok önemli, bir hedefe kilitlenmek hiç de basit değil , bir yolda olmak  yolu sürdürmek, kararlı bir şekilde bir yolun takipçisi olmak hiç de basit bir şey değil. Yolu oynatmamak, yolu kaybetmemek yolun hakkını vermek bunlar çok değerli şeyler. Ama insan ister istemez soruyor ; Nereye gidiyorsun ,hangi yolu kullanacaksın , Kiminle gideceksin, bu yolu daha önce biliyor muydun,  bu yol bildiğin bir yol mu?.. Sana birimi önerdi bu yolu? ...
O zaman arada bir bakmak gerekiyor. Ben hangi amaçlar için, hangi hedefler için yoldayım ve soruyu genişletmek gerekiyor . Nasıl Bir Yoldayım?  Nasıl bir haldeyim ne durumdayım? "  Uzun İnce Bir Yoldayım" 

Dostluk:
insanın etrafında çok arkadaşı olabilir ancak dost başkadır.  
Günümüzde çoğunkla protokol ilişkileri, diplomasiler diplomatik yakınlıklar , çıkarlar menfaatler . Siz güçlüyken yanınızda bitenler, Siz zayıfken tekmeği böğrünüze ilk atanlar olur.  Biliriz onlardan bir hayır gelmez. Onlar hep olacak, etrafımızda kimin ne diye yanıbaşımızda dolaştığına, yanıbaşımızda yer aldığına bakmak lazım. Belki hayatın kuralı böyle, belki biz de başka gerçeklerle, başka beklentilerle bu ilkeyi çiğniyoruz. Bir başkasının yanında yer alıyoruz. Başkasına yanaşıyoruz,yaklaşıyoruz .

Ben nasıl eminsem yanımdakinin benim dostum olmadığına emin olun o da emindir  benim onun dostu olmadığıma. Dostluğun  kimyası farklı, başka bir sıcaklığı var.
Dostluk ,insanı geliştiren,biçimlendiren bir şey.
Deriz ya ," Dost acı söyler"
Dostlar üzerinde  çok güzel  şeyler var. " O gider, şu gider,  bu gider dostluk sen yanıbaşımızda kalırsın. 
Pir Sultan Abdal ne güzel  söylemiş ,  " Nice ellerin taşı bana değmez, ille dostun gülü yaralar beni " 

Benim de her zaman söylediğim bir söz, 
" Allah  iyi insanlarla karşılaştırsın"

ÖNYARGI
Önyargı kavramı ile daha çocukluk yaşlarında iken tanışmıştım . Kimi tanıdığım ailelerin birbirleri hakkında hiç mi hiç düzelmeyen bakış açıları vardı.
Aralarındaki mesafeyi koruyan bir önyargı her nasılsa Mütemadiyen devredeydi. Ben bunları çocukluk aklımda hissedebiliyordum. Bazıları kötüydü, bazılarına yaklaşılmaz, bazıları ise melek cinsindendi. Böyle İnanır böyle bilirdik. Bazılarına kız verilmez, Onlar şunlardı,bunlar onlardı filan cinsinden uzunca bir mukaleme ve Sonuçta kız verilmezdi.
 Bazlarının yaptığı yenmez, bazılarından da su verseler içilmez,  ya  bardaklarına kusur bulunurdu ya çeşmelerine.

 Aklımıza başka şeyler de gelebilir. Bunlar yoksa Alevi miydiler, belki Kürttüler ya da Roman, kim bilir ?
Hem neden olmasın?  Hayır hiçbirinden değildiler.  Ne göçmendiler ne muhacir, hem gelip ekmeğimize de konmamışlardı.  Ama işte aynı köy,aynı millet, aynı mezhep, insanlar birbirine karşı garip duygular içinde kendilerini konuşlandırılmışlardı . Öyle ya neydi bu tavır, neydi bu nefret ? Acaba gelip topraklarımızı mı elimizden almışlardı?  Hayır, hayır hepsini bir arada görürdük.  Aralarında alıp verecekleri yoktu. Sadece birbirleri hakkında garip kalıpları,  garip  düşünceleri vardı . Sonra bir şekilde aradaki buzlar eriyor, önyargılar kullanılamaz hale düşüyor , yaptıklarımıza gülüyor, kendimizi asla affetmiyoruz ama hayatımızın bir bölümü de bu kötücül şeylerle geçiyor. Ömür dediğimiz ne kadarlık bir şey ki?

İçlerinde bir kurt kalmış mıdır bilinmez, ama önyargılarımız ile birlikte yaşamaktan pek de kolay kurtulamıyoruz. Onunla birlikte hayatımızı sürdürüyoruz. Bu gidişatın bir  problematiği olmalı,oturup bunları bir bir sorgulamalıyız.

Önyargı zehirdir , hem de ne zehir!  Hayatın tadını almayı zorlaştıran, geciktiren, unutturan bir zehir.
Son yıllarda sıklıkla kullandığımız,kulladığımız  ölçüde tükettiğimiz, içini boşaltığımız bir kavram var ; " ötekileştirme"  ötekileştirme dediğimiz şey de gücünü önyargıdan alıyor ayrımcılıktan alıyor. Bu çok açık.

Kendini Bilmek; 
Kısacası insan  olmanın yolu kendimizi bilmekten geçiyor. 
Yunus Enmre  diyor ya, " İlim ilim bilmektir / ilim kendin bilmektir /Sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır."
Dert,  sadece kişinin kendisine ait sorunları mı?..
Örneğin, ben ülke sorunlarını  kendime dert edinirim.

Vefa :  
Vefa, yaşadıklarımız içinde var olan sevgiyi sürdürmenin en temel anahtarı. Atalarımıza, ceddimize borcumuz var. Bir sürü şeyi hazır bulduk onların sayesinde. Bu toprakları, bu dünyayı, bu rahatı, bu konforu bize sağlayanlar var. Ailemize vefa var. Hiç fazla söz edecek bir durum yok.  Annemiz için edebiyat parçalamaya gerek yok. Babamız için de öyle. Onlar hep var olsunlar. Onlar hep bize kol kanat gersinler. 
Birlikte aile tadı yaşadığımız insanlar olmasalardı ne yapardık?  Neşeleri bile yeter, cıvıldamaları bile yeter. "Hoşgeldin" demeleri bile yeter. İçimizdeki hüsnü, içimizdeki yalnızlığı ilk onlar keşfederler. "Bugün sende bir hal  var ." Diyen onlardır. Onun için onlara vefa borcumuz var. 
Ya Sevdikleriniz, komşularınız, dostlarınız coğrafyaya bile Vefa borcumuz var !  Diyor Dr. Nejdet Subaşı hocam. Mahir Zaman'la Yakaza Halleri 'ni  özetledim, yazarın emeğine sağlık . Sosyolojik, psikolojik , inançsal boyutuyla,ince ince dokunuşlarla herkesin okuması  gereken bir kitap. 22. 12.2021
Fatma Ulubey