Karadutum, çatal karam, çingenem

Nar tanem, nur tanem, bir tanem

Ağaç isem dalımsın salkım saçak

Petek isem balımsın a gülüm

Günahımsın, vebalimsin.

Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan

Yoluna bir can koyduğum

Gökte ararken yerde bulduğum

Karadutum, çatal karam, çingenem

Daha nem olacaktın bir tanem

Gülen ayvam, ağlayan narımsın

Kadınım, kısrağım, karımsın.

Diye devam edip gidiyor Bedri Rahmi Eyüboğlu’ na ait şiir. Evet, bu şiir söylense söylense kime söylenir? Bir eşe, sevgiliye ya da gibi gibi… Değil mi?

Fakat söylediğiniz kişi dinlemek istemiyorsa… Üstelik bu kişi sizin annenizse. Söyleyen de babanız. Siz de bir arabulucu olarak; babanız size dönüp okuduğunda ne yaparsınız?

Ben, ne mi yaptım? Oturup dinledim. Hem de gözlerinin içine baka baka. Ne kadar dikkatle dinlersem, ne kadar ilgimi gösterirsem, belki zamk vazifesi görüp iki sevdiğim varlığı birbirine yapıştırabilirim diye. Çünkü o kadar zıt ve her an birbirlerini itecekmiş, terk edecekmişler gibi düşünüp korkuya kapılıyordum ki; bugün bile Özlen kızın o korkusuna çok net temas edebiliyorum. Hâlbuki son nefesine kadar annem yanındaydı rahmetli babamın. Olmayan bendim.

Hadi bakalım, şimdi buyur bir de buradan bak! Nur içinde yatsın rahmetli babacığım. Annemle de nice sohbetlerimize malzeme olsun inşallah. Babamın şiirlerini dinlemezdi kerata, fakat benim yazılarımı can kulağıyla dinliyor annem. Belki yaşam telaşından bir nebze de olsun tekavüte ayrıldı diye. Belki de işitmeyen kulaklarına egzersiz olsun diye. Öyle ya da böyle… Bana ne? Benim de bir dinleyenim var ya! Ne demişler; “ Ne ekersen, onu biçersin.”