O gün kitapçıda aradığım kitabı bulmak için çalışandan yardım istedim. O da beni aradığım kitabın olduğu raflara kadar götürdü ve elime kitabı tutuşturdu, sonra da arkasını döndü uzaklaştı. O arada küt diye bir ses duydum. Başımı döndürdüğümde önümde raftan düşmüş bir kitap gördüm. Önemsemedim baştan. Kaldırıp yerine koymak niyetiyle elime aldım. Doğru yere koymak için kitabın kapağına bakınca Gülseren Budayıcıoğlu’nun ‘Hayatın Sesi’ adlı kitabı olduğunu gördüm. Onun birkaç kitabını denk geldikçe arkadaşlarımdan alıp okumuştum. Fakat kendim hiç almamıştım. Yine almaya niyetim yoktu. Birden ruhsal bir çalışmadan çıktığımı anımsayınca, kitabın raftan önüme düşmesinin tesadüf olamayacağını düşündüm. Almaya karar verdim.

Okuyorum şu an. Tabii yalnız olmadığımın bir kez daha farkına varıyorum her hikâyede.

“Utanmak, bizim ülkenin insanlarının canını en çok yakan duygularından biridir. En rahat, en güvenli görünen insanlarımızın bile zaman zaman ufacık şeylerden nasıl da utandığını çok gördüm. Neden acaba? Çocukluğumuzda anne babalarımızın, ‘Başkaları bizimle ilgili ne düşünecek” kaygılarını bizler de öğrenmiş olabilir miyiz?”

“Özellikle bizim ülkemizde yaşayan insanların çoğunun alışkın olduğu duygu üzülmek, sıkılmak, kaygılanmak, kızmak, öfkelenmek, hakkının yenildiğini, ihtiyacı olan sevgiyi, değeri, önemi göremediğini hissetmektir. Tabii ki hiçbirimiz durup dururken böyle hissetmiyoruz. Amerikalı araştırma şirketi Gallup tarafından hazırlanan 2021 küresel duygular raporuna göre, ülkemiz en az gülen, en öfkeli, en stresli ülkeler sıralamasında ilk beşe girmiş. Yine aynı yıl, ülkemizde psikiyatri kliniklerine başvuranların sayısı üç kat artmış. Her üç kişiden biri sinir ilaçlarıyla ayakta duruyormuş.”

Kimileri Tanrı’nın ayrıntılarda gizli olduğunu söyler, kimilerine göreyse şeytan ayrıntıda gizlidir. Her ikisi de doğru bence. Bakın yine adı geçen kitaptan cımbızladığım yukarıdaki iki paragraftan yola çıkarak bunu nasıl kanıtlayacağım kendime ve sizlere.

Tabii yine kendimden yola çıkacağım için kişi, yer adlarını belirtmeyeceğim cevap hakkı gerektirmesin diye. İşin gevezeliği bir yana ben yıllarca gördüğüm şiddetlerden dolayı utandım. Kendi suçum ve edepsizliklerimle bunu hak ettiğimi düşündüm. Ha, benim de uyguladığım şiddetler var. O madalyonun diğer yüzü. Konuyu dağıtmamak adına ben bana uygulananlardan yola çıkacağım bu yazımda.

Yine adı geçen kitapta bahsedilen bir olayda hikâye kahramanı kadın, kafasına fırlatılan bir küllükten son anda kurtulunca bunu yaşatan erkekten de kurtulmayı seçiyor. Nasıl da imrendim. Fırlatılan küllüğün dışında yaşanılan onca şiddeti nereye sığdıracağımı bilemedim. Okuduğum Teksas Tommiks kitaplarında göstermelik sandığım o yıldızların gerçekten kafamın üstünde uçuştuğuna tanık olmak hala tüylerimi diken diken eder. Bunları şu an yazarken bile taşıdığım utanç da ayrı sorgulanması gereken bir konu başlığı.

Gelelim ikinci paragraftaki istatiksel bilgiye... O yüzdenin içinde ben de vardım. Emekli ikramiyemi bile psikiatrislere yedirdim derim her zaman. Artık ‘ yedirmek’ sözcüğünü de bırakmak istiyorum. O dönem öyleydi. Bugün de terapötik değeri olan çalışmalara para harcıyorum. Zaman zaman yedirdiğimi düşünsem de bu da benim. Yardıma ihtiyaç duyuyorum. Fakat zihin ve ruh hali değiştirici bir ilaç kullanmayı seçmiyorum yalnızca bugün için.

Şimdi gelelim Tanrı ve Şeytan bunun neresinde. Tabii olayları, durumları ayrıntılarıyla yazmadığım için çok da fark etmeyebilirsiniz ama ben bugün dışarıdan baktığımda çok net görüyorum. Bugün hayattayım ve nefes alıyorum, bu Tanrı; madalyonun diğer yüzü dediğim kısmı ise şeytan. Her ikisi de benim içimde. Hangisiyle nasıl yola devam ettiğime dair ayrıntılar da gün be gün hatta an be an yaşanıyor. Her an bir seçim hakkım var.

Ben yalnızca bugün için seçim hakkımı kendimle ve çevremdekilerle barış için kullanmaya niyet ediyorum. O niyetle de pembe bir penye aldım kendime. Tıpkı yediğim pembe pamuk helva renginde. Yine o pamuk helva gibi yumuşacık olayım ve huzurun simgesi olarak gördüğüm kendinden pembe pembe yanaklarım olsun gülüşlerimi süsleyen diyorum. Kocaman kucak.