“Hayat; kimi sevdiğin ve kimi incittiğindir. Kendin için neler hissettiğindir. Güven, mutluluk, şefkattir. Arkadaşlarına destek olmak ve nefretin yerine sevgiyi koymaktır. Hayat; kıskançlığı yenmek, önemsemeyi öğrenmek ve güven geliştirmektir. Ne dediğin ve ne demek istediğindir. İnsanların sahip olduklarını değil, kendilerini olduğu gibi görmektir. Her şeyden önemlisi hayatı, başkalarının hayatını olumlu yönde etkilemek için kullanmayı seçmektir. İşte hayat bu seçimden ibarettir. Hayat sanatın kendisidir. İnsanların en acizi dost edinemeyen, ondan daha acizi ise dost kaybedendir… ( Charles Eguone)”

Bu alıntı paragrafı okuduğumda bir kez daha ne kadar aciz olduğumun ayırdına vardım. İçim acıdı bir an. Fakat sonra, özellikle son zamanlarda gösterdiğim çabaları düşünerek, omzumdan öperek kendime şefkat gösterdim.

Son yıllarda yakınlaşma korkusuyla insanlara uzak duruyorum. Kendimce canımın yanmayacağını düşündüğüm belli gruplarda, belli bir mesafede tutuyorum ilişkilerimi. Fakat yine de inciniyorum, incitiyorum; dostluk kavramının içini dolduramıyorum derken, insan ilişkilerinde sınıfta kaldığımı hissediyorum. Bu his bana hiç iyi gelmiyor.

Yaşama biraz daha estetik bakmak istiyorum, gerçekleri çarpıtmadan ve kendimi kandırmadan. Tıpkı “ Afacan Çocuk “ başlıklı fıkradaki çocuk gibi:

Çocuk annesine seslendi:

“Anneciğim bana bir lira verir misin? Çok yaşlı bir amcaya vereceğim.”

“ Aferin sana oğlum! “

“Nerede o amca?”

“Şu köşe başında anne. Dondurma satıyor. “