2001 yılının nisan ayının başında alıp okumuşum Nalan Barbarosoğlu’ nun “ Her Ses Bir Ezgi “ adlı öykü kitabını. Aldığım kitaplara ilk işim tarih atmaktır. Oradan bu tespit. Bu coronolu günlerde birçok kitabı geri dönüşüme gönderdim kitaplığımda yer açılması için. Bunu da bir kez daha okuyayım öyle gözden çıkarayım dedim.

“Küçük Bir Ara” bölümüne geldiğimde ben de başlığa uygun bir ara verdim kendi sürecimde. Çok yorgun olduğum başka bir gün, kahvemi aldım oturdum koltuğa. Hadi kaldığımız yerden devam edelim dedim. Gelin o bölümü birlikte okuyalım bir kez de:

“Çek gözlerini kahve fincanımın içinden. Ağır bakışlarını da içirme bana. Kibirli suskunluğun yeteri kadar zaten boğuyor beni. Şurada, kahvenin kokusuna ve acı tadına sığınmak istediğim şu anda gözlerindeki ifadesizliğe, bakışlarındaki- sevmediğim- soğuk iklimlere dayanamıyorum. Gitmek istiyorum. Bu masadan, bu odadan, odalara sinmiş suskunluğundan, ev dolusu yalnızlığımızdan kurtulmak istiyorum. Sözlerin anlatamadığını mı?..Suskunluğunu anlatmak için bile sözlere gereksinimin var, anlamıyor musun?.. Bu haliyle büyük bir şiddet suskunluk.Yaralayıcı, kanırtıcı.Peki, ya donuk, uzak bakışlarınla anlatmaya çalıştığın ne?..Benliğini saran sevgisizliğin bir uzantısı mı?..Bana da bulaştıramazsın, buna izin vermeyeceğim. Kendimi senden de bu yaşama biçiminden de kurtaracağım. Senin gibi olmayanları küçümsemenden bıktım, yargılayıcı duruşuna katlanamıyorum artık. Gökyüzünün mavisini, ağaçların yeşilini, insan tenindeki sıcaklığı, gözlerde parıldayan sevinci yeniden bulacağım.(Varsa, bulurum.)Caddelerin gürültüsünü, ormanların geveze sessizliğini dinleyeceğim. Özlediğim bir geçmiş, istediğim bir gelecek yok; artık yok. Yalnızca gitmek istiyorum. Kendim olabileceğim bir yere ve zamana gitmek istiyorum. Böyle bir yer ve zaman var mı, bilmiyorum. Aramak istiyorum. Bu arayış bana iyi gelecek, biliyorum.

Gidiyorum.”

Benim algıladığım anlamda eş zamanlılık böyle bir şey. Elindeki kahveye kadar ayrıntılar böyle yerli yerine oturuyorsa, işlem tamamdır. Yazılacak çok da şey kalmamıştır aslında. Fakat bu gitmelerin sonu yok bence son nefesimize kadar. Birinin yerine birini koyan benim gibi biri için ise... Söylemeye dilim varmadı. Fakat istekliyim.

 Şimdi çok da ayrıntılarına girmek istemediğim bir eş zamanlılık da sokak kedilerinde yaşadım geçenlerde. Yeni bir minnak girdi hayatımıza. İç ve dış parazitlerini gidermek  için veterinere götürdüm dün. Karı koca birlikte çalışıyorlar. Kadın ilgilendi benimle. Sokak kedisi olduğunu öğrenince tatlı sert uyardı beni  “ Lütfen, anneme de tüm sokak hayvanlarıyla ilgilenenlere de söylüyorum birilerinin yerine koymayın şu hayvanları, çok acı çekersiniz.” dedi.

Anladım onun demek istediğini. Adı Samur ve erkek bu sokak kedisi. Bu sefer belki yapabilirim, dedim içimden. Sahip çıkmakla yetinirim kaynağın sahibini anımsayarak. Samur’ a özel ilgi gösterme kararını aldığım gece çok dua ettim. Deneyimlemeye hazırım. Kolaylıkla ve sevgiyle olsun.