Gülmek, tıpkı hapşırmak ve ağlamak gibi içgüdüsel ve fiziksel bir reflekstir. Gülmekle ilgili olarak kütüphaneler dolusu kitaplar yazılmışken, hapşırmak ve ağlamak üzerine çok az kitap vardır. Buna rağmen gülmeyle ilgili hapşırmaktan çok daha az şey biliriz. Hapşırma üzerine iki yüz cilt daha kitap yazılmış olsaydı, o zaman bu konu hakkında gülmek kadar az bilgimiz olurdu.

      Gülmek istediğimizde üst dudağımızı yukarı çektiğimizi, gözlerimizi yarı yarıya kıstığımızı ve kişner gibi bir sesin çıkmasını engelleyemediğimizi hepimiz biliriz. Katıla katıla gülmek istersek, sarsılır ve nefes almakta güçlük çekeriz. Bu konuda hepimiz hemfikirizdir- zaten galiba hemfikir olduğumuz tek konu da budur.

       İyi bir fıkraya güleriz. Kötü bir fıkraya da gülebiliriz. Batılıların ağladığı ya da öfkelendiği bir şey Doğuluların çoğunu güldürebilir. Bir Japon beyefendi, bir gün bana evinin yanıp kül olduğunu, yangında eşini ve iki çocuğundan birini kaybettiğini anlatmıştı. Bunu anlatırken gülüyordu. Şaşırmıştım; birkaç saniye adamın acıdan aklını kaybetmiş olacağını düşündüm. Hiç de öyle değildi. Üzücü hatta trajik bir hikâyeye gülmek, Uzakdoğu’da bir gelenekmiş. Anlatan kişi karşısındakini zor durumda bırakmak istemezmiş; gülmek, “ Ben bu şoku atlatırım. Sizi kendi derdimle sıkıntıya sokmak istemem.” Demekmiş ve de asla Japon dostumun karısının ve çocuğunun ölümünü eğlenceli bulduğu anlamına gelmezmiş. Buraya kadar alıntı yaptığım kitap “ 10 Adımda Fark Yaratmak “, yazarı ise George Mıkes.

     Yine hapşırmak üzerine bir alıntıyla devam etmek istiyorum yazıma. “ Ruhsal Zindelik “  yapıtın adı. Caroline Reynolds ise yazarı. “Bu teknik aldığımız ve verdiğimiz nefesler arasında mümkün olduğunca geniş aralıklar bırakmayı gerektirir. Bu aralık sonsuz benliğinizin yaşadığı aralıktır. Bu yüzden hapşıran bir insana çok yaşa deriz, hapşırmak yaşam kaynağımız olan oksijenin bir saniyeliğine vücudumuza girmesinin engellenmesidir.” Diyor,  bizlerin hiç önemsemediği hapşırmak ile ilgili. Bizler için önemli olan hayatın kendisi değil getireceği mutluluk üzerinedir pazarlıklar. Sadece mutluluk peşinde koştuğumuzda, duygu dünyamız durgun ve sağlıksız olur. Umutsuzca tekrar mutluluğun peşinden BAŞI KESİK TAVUK GİBİ koşmaya çalışırız ve duygusal acılara, karmaşaya, fiziksel hastalıklara, ruhsal bozukluklara davetiye çıkarırız. Mutluluk peşinden koşmak, kendimize doyumsuz bir hayat yaratmanın garantisidir.

    Ben “ başı kesik tavuk “ gibi(annemin çok kullandığı bir deyimdir) mutluluk peşinde koşmaktan yoruldum. En iyisi mi kendi el yapımı dediğim hayatımda gözyaşlarımla barışayım. Sevindiğimde ağlayayım, üzüldüğümde ağlayayım; böylece kendi duygularımın gözyaşlarımla kurduğu bağlantıyla barışayım.Ayrıca yine annemin çok sık eleştirdiği hapşırmam(sesli hapşırıyormuşum, ona oldukça kaba geliyor bu)konusunda da tavrıma sahip çıkayım. Çünkü en kestirme yol insanın en iyi bildiği yolmuş. Şimdilik kıssadan hisse budur. Bu mudur? Evet, budur!