Cumhuriyet bir aydınlanma devrimidir. Gericiliğe, karanlığa, cehalete, fakirliğe karşı aydınlığı, çağdaşlığı, bilimi, gelişmeyi, birey olmayı öğreten gerçek bir devrimdir.

     Zor koşullarda tüm olumsuzluklara karşı başarılmış, Kuvvayı Milliye adı altında birliği, beraberliği sağlama mücadelesi verilerek Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştur.
    Devrimlerin kaçınılmaz kaderidir. Devrim oluştuğu an karşı devrim sürecide başlar. Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte eski düzenin savunucuları, işbirlikçileri, çıkarı zedelenenler sinsice, gizlice devrimin sekteye uğraması için propagandaya başladılar.
    Devrimlerin 100 yıllık oluşum süreci vardır. Bu süre zarfında ya gelişimini tamamlayarak ayakları üzerinde durur, ya da karşı devrim sürecine karşı yıkılır gider. 
    AKP nin ilk günden beri hedef 2023 demesinin gerçek nedeni de budur. Bunun anlamı biz bu laik Cumhuriyeti yıkacağız bireyi tekrar ümmet edeceğiz demektir. Bizim aymaz siyasetçilerimiz kimi zaman kişisel ikballeri için, kimi zaman da aynı zihniyeti taşıdıklarından bu yıkıcılara alet olmuş, yardakçılık yapmışlardır.
Bu hafta 29 Ekim cumhuriyet bayramı. Artık kutlamalar en alt seviyede yapılıyor. Bu gidişle yakında toptan iptal edilir ve ATATÜRK ile CUMHURİYET toplumun hafızasından silinmeye çalışılır. Yavaş, yavaş bunların alt yapısı hazırlandı ve topluma dayatılmaya başlandı.
Cumhurbaşkanlığı iletişim başkanlığının çekmiş olduğu fotoğrafta iktidarın kelime oyunu ile halkı kandırdığı görülüyor. Cumhuriyetin 80 yıllık birikimini hiçe sayıp, her şeyin son 21 yılda yapıldığını iddia etmesi, ‘100 yılın işini 20 yıla sığdırdık’ sloganını kullanması cumhuriyete yapılan en büyük ihanettir. 
Yapılan söylemler hep geçmişi, Cumhuriyeti üstü kapalı da olsa Atatürk’ü kötülemek üzerine kuruluyor. Oysa bu günü değerlendirebilmek için koca bir toplumun geçmişte ödediği bedeli bilmek zorundayız.
 Osmanlı İmparatorluğu’nu diriltme, yaşatma hatta büyütme özlemleri ile girilen savaş 1918 Kasım ayında sona erdiği zaman bu İmparatorluktan geriye bir Türk ulusu kaldığını söylemek bile zordur.
Dünya savaşından yenik çıkan Türkiye’de kurtuluş yollarını içte değil, dışta arama eğilimi güçlüdür. Saray ile Hürriyet ve İtilaf partisi kurtuluşu İngilizlere sığınmakta görür. Milliyetçiler en az kötü çözüm yolu diye Amerikan Mandası’nı önerirler.
Örneğin 10 Ağustos 1919’da Halide Edip Adıvar, Mustafa kemal’e ‘Türkiye’yi, bütün olarak İngiltere alabilse kafasını kolunu koparır, birkaç yılda kendine gönülden bağlı bir sömürge haline getirir. Buna en başta yurdumuzdaki din adamları çoktan isteklidir. Biz İstanbul’da kendimiz için bütün eski ve yeni Türkiye sınırlarını kaplamak üzere geçici bir Amerikan güdümünü katlanılabilir kötü durum olarak görüyoruz.’ Diye yazar.
Eylül 1919 da Refet paşa Sivas Kongresinde şu düşünceyi savunur. ‘ herhalde bir Amerikan garantisini kabul etmek zorundayız. 20.y.y da 500 milyon lira borcu, yıkık bir yurdu, pek verimli olmayan toprağı ve ancak 10-15 milyon lira geliri olan bir ulus bir dış yardım almadan yaşayamaz.’
Aynı Sivas Kongresinde Kara Vasıf Bey şöyle der. ‘ bütün devletler bizi tam bağımsız bırakacaklarını söyleseler bile, yine de desteksiz yapamayız. Bizim gelirimiz borcumuzun faizini bile ödemez. Parasız ordusuz ne yapabiliriz? Bu gün bağımsızlığımızı kurtarsak bile yine günün birinde bizi paylaşırlar’
Tüm bu örneklerden de anlaşıldığı gibi ülke tam bir kaos içindedir. Bu da yetmezmiş gibi Sultan Vahdettin Aznavur ayaklanmalarıyla, Dürrüzade’nin fetvalarıyla, Damat Ferit’leriyle Milli Mücadeleye köstek olmaktadır.
İşte milli kurtuluş savaşı bu şartlar altında kazanılmış ve Türkiye Cumhuriyeti bu koşullarda kurulmuştur.
Eğer bu şartları bilmezsek, çocuklarımıza bu ödenen bedelleri anlatamazsak gelecekten de fazla umutlu olmaya hakkımız yok demektir.

 Bugün yaşananlara ve söylenenlere baktığımızda Cumhuriyet kuşaklarına kuruluşta ödenen bedeli ve şartları anlatamadığımız ortaya çıkıyor. 
Geçmiş Cumhurbaşkanı Abdullah Gül İngiliz The Guardian gazetesine 27 Kasım 1995 yılında verdiği röportajda ‘ cumhuriyet döneminin artık sonu geldi laik sistemi mutlaka yıkacağız’ demişti, bugünün cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan ise 1997 yılında yaptığı konuşmada hem laik hem Müslüman olunmaz diyerek Cumhuriyete meydan okuyordu
Urubeciliği İslamiyet olarak topluma dayatan zihniyet bize gösteriyor ki bugün dünden daha zor koşullarda yaşıyoruz. Peki, yılgınlığa girip sinecek miyiz? Elbette hayır. Gün bir olma, diri olma zamanıdır. 29 Ekim Cumhuriyet bayramımız kutlu olsun. YAŞASIN CUMHURİYET.

                        ASIM ÖCAL
                        25.10.2023