Pandemi öncesi haftada dört beş kez İzmir merkeze giden ben, şimdi bir kez bile gitmekten kaçınır oldum. Yine pandemi öncesi kuaförden tutun da her türlü ihtiyacını İzmir merkezden karşılayan, sosyal kültürel her türlü etkinliğini de oradan yürüten ben, nasıl da geri çekildim yavaş yavaş kabuğuna çekilen kaplumbağa gibi. Her türlü ihtiyacım evim ve yakın çevresi üzerine konumlanmış durumda. Bu bir yandan güvende hissettirirken bana kendimi, kriz anlarında da kapana kısılmışlık duygusu yaratıyor. İki arada bir derede meselesi.

Kendime ve başkalarına bu kadar yakın olmak hoşuma gitmiyor. Öbür türlü adı sosyalleşmek de olsa ihtiyaç da olsa beni koruyor gözetiyor ve kaçacak alan bırakıyordu diye düşünüyorum. Çünkü kapalı gruplar veya dar alanlar bana mikrop üretiyormuş ve çok çabuk bulaşıyormuş gibi bir his yaşatıyor. Kendimi koruyup gözetemeyeceğimi sanıyorum, panikliyorum.

Hadi gelin havada kalmasın, örnekleyeyim. Çeşitli kuaförlerle çalıştım bulunduğum ilçede veya İzmir merkezde. Şimdi evimize yakın hatta bir zamanlar öğrencim olan bir gençle saçımı hallederken diğer işlemler için bir başka kadın kuaföre gidiyordum. Derken zamandan tasarruf etmek adına ikisini birleştirip tek kuaföre gitme kararı aldım. Fakat evimize yakın olduğu ve nazım geçtiği için annemin saçını kesmeye gelen kuaförü bırakmış oldum. Annem telaşlandı. Bu tip şeylerin artık doğal olduğunu profesyonellikte bu tür duygusal davranışlara yer olmadığına dair anneme ültimatomları verdim ama aslında ben de biraz tırsarak o bıraktığım kuaföre gittim. Durumu açıkladım ve davet ettim. O da davete icabet etti.

Bu çok ufak eylem bile bu kadar yorarsa insanı varın gerisini siz düşünün.” El âlem ne der” le başlayan sohbetlerin ardı arkası kesilmez. Her geçen gün değişen fiziksel gücümden tutun da ekonomik ve duygusal nedenlere varıncaya kadar zorlayan koşullar sonucu ‘ bizim’ mahallenin esnafı diye başlayacak sohbetlere hazır mıyım? Bilmiyorum. Sadece gittikçe çemberin daraldığını farkındayım. Sıcaklığı ve samimiyeti getirmesi dileğiyle.