Gece uykusu kaçtı kadının. Tuvalete gitti, mutfakta suyunu içti. Tam dönüp yatacaktı ki sabahtan ayırdığı çay fincanını gördü. Bu aralar gözleri çok çapaklanıyordu. O yüzden ayırmıştı çaylı pamukların bulunduğu fincanı bir kenara.

Üşenmedi, koydu pamukları gözlerine ve yattı yatağına. Uyku kaçmıştı kaçmasına, fakat sıkıntı da ikiye katlanmıştı pamuklarla. Nasıl bunca bakımı uyguluyordu o kadar kadın. Bu bir kandırmaca mıydı acaba?

Gerçekten akıl sır erdiremiyordu buna. İnternet üzerinden kişisel bakımla ilgili o kadar çok bilgi akıyordu ki… Bunları uygulayabilenler var mıydı acaba?

Hâlbuki ona, bunlar zaman kaybı geliyordu. Şimdi ise, yaşı ilerledikçe birer zorunluluk oldu.

Kendisi okumayı çok seviyordu. Eh yavaş yavaş yazma olayına da soyunmuştu. Gözleri ona lazımdı. Yapılacak çok işler vardı.

Derken gecenin sessizliğini bir köpek havlaması böldü. Kadının içi cız etti. Uyku tamamen gitti. Söylendi. Kalktı yataktan. Pamukları çöpe attı.

Birden her şey anlamını yitirdi, felçli köpeği kardeşinin yanındaydı. Bahçeli bir ev tutup onu yanına almamıştı. Bencilce davrandığını düşünüyordu. Tek başına geçirdiği onca yıl, hep o vardı yanında. Nerde kalmıştı vefa borcu. Of of dedi derin derin.

Fazla da abartmak istemedi duygularını. Yan odada uyuyan yaşlı annesini uyandırmaktan korktu. Köpeğini yarı yolda bırakmış, annesiyle birlikte yaşama kararı almıştı.

Tıpkı, onu yarı yolda bırakıp yenice toprağa verdiği oğlu gibi.