Cumhuriyet dönemi yazarlarımızdan birinin güzel bir sözü vardır. ‘ Anadolu insanı ilim sahibi değil ama irfan sahibidir’ der. Gerçekten de Anadolu insanının kendine özgü yardımlaşma ve eğitim sistemi vardır. İMECE ve AHİLİK gibi kurumlar bunlara en iyi örnektir.

Görüntü farklı olsa da, farklı bir yöne çekiştirilmeye çalışılsa da, bizim insanımız eğitime önem verir. Kendisi okuyamamışsa eğer çocuklarının eğitimine titrer. Savruk, sorumsuz ve gösteriş meraklısı aileleri bir tarafa bırakırsak tablo genelde budur.

Rahmetli annem, gerek ekonomik, gerekse de sosyal sıkıntılar nedeniyle okula hiç gitmemiş ama okuma azmi ile kendi kendine okuma yazma öğrenmiş bir Anadolu kadını idi. Eline ne geçerse okur, gazete ve dergileri saklar, müsait bir zaman bulduğunda ise hemen bir köşede bunları okur idi. Geçmişte haftada iki gün yazı yazdığım gazetenin çıktığı günleri bilir, aynı gün gazete eline geçmez ise sitem ederdi. Rahmetli olduğunda hep yanında taşıdığı cüzdanından Atatürk resmi ile Atatürk hakkında yazılmış bir şiir çıkmıştı. Kısacası Cumhuriyet ve Atatürk devrimlerinin kendisine verdiği değeri bilir, ilim sahibi değilse bile irfan sahibi olarak tipik bir Anadolu kadınını temsil ederdi.

Uzun bir giriş oldu ama gelelim asıl konuya: ben bugün size uzun yıllar önce Adıyaman’dan İstanbul’a göç etmiş irfan sahibi bir bakkaldan söz edeceğim.

Kahramanımızın ismi Kanber Bozan. Kendisi okuyamamış ama okumanın önemini bilen, okuyana kıymet veren bu hemşerimiz oğlunun öncülük ettiği, sonrasında kendisinin genişleterek yürüttüğü takdire şayan bir hizmetin uygulayıcısı olmanın gururunu yaşıyor. Gelin bundan sonrasını kendi ağzından dinleyelim;

Adıyamanlıyım. 37 yıl önce İstanbul’a geldim ve buraya yerleştim. 51 yaşındayım. Maddi imkânsızlıklardan dolayı okuyamadım, ilkokul mezunuyum. İki oğlum var. Büyük oğlum Fırat tiyatro bölümünden mezun, küçük oğlum Serhat ise üniversiteye hazırlanıyor.

Aslında bu ‘kitap oku- anlat, istediğini al’ projesi oğlum Fırat sayesinde başladı. Fırat hem bakkalımızda çalışıyor hem de üniversite sınavına hazırlanıyordu. Çocuklardan biri oğlumu ders çalışırken görünce ‘bana da kitap verir misin’ ? Demiş ve bu durum bütün mahalleye yayılmış. Oğlum yokken çocuklar devamlı gelip Fırat abi nerede diye sormaya başladılar. Sonradan öğrendim ki oğlum, okudukları kitabın özetini anlatan çocuklara ödül olarak bakkaldan ne istiyorlarsa veriyormuş.

Oğlumun yaptığı bu uygulama benim de çok hoşuma gitti. Çocuklar okullarında bizim bakkaldan bahsetmeye başlamışlar ve bunu videoya çekip sosyal medyada paylaşmışlar. Bunun üzerine Türkiye’nin dört bir tarafından kitaplar gelmeye başladı. Önce bisküvi standının yanına bir kitap standı yaptım ancak bu da yeterli gelmeyince, bakkalın bir köşesini kütüphane yapmaya karar verdim.

Elimizdeki kitaplar o kadar çoğaldı ki, imkânsızlıklardan dolayı kitap alamayanlara özellikle küçük köylerde yaşayan çocuklara gönderelim istiyoruz. Ben okuyamadım, bu benim içimde ukde kaldığı için, okumak isteyenlere destek olmak istiyorum. Bizim gibi esnaflar çoğalırsa çocuklar bakkala gidince kitapları görecekler, merak edecek ve okumak isteyecekler diye düşünüyorum. Bu projeyi dört yıldır yapıyorum ve yapmaya da devam etmek istiyorum. Bununla da çok mutlu oluyorum. Tek isteğim çocuklar okusun ve öğrensin.

İşte Üsküdar da yaşayan Uysal Bakkal Kanber Bozan’ın hikâyesi kendi ağzından böyle. Önce Kanber beyin anlatımını kendi üslubumla kaleme alayım dedim sonra buna hakkım yok diyerek vazgeçtim. İyi ki varsın güzel yürekli insan inşallah senin gibi insanlar çoğalır bu ülkede. Siz varsanız umutta var demektir.

Ayrıca bu güzel insanın hikâyesini öğrenmeme sebep olan, bundan sonrası sende diyerek bu yazıyı yazmama vesile olan İstanbul’dan Aziz Levent Binzet beyefendiye de çok teşekkür ederim.

ASIM ÖCAL

11.3.2020