Genellikle “sadakat” ve “taassup” siyasi anlamda bir birine karıştırılır. Sadakatle taassup, siyahla beyaz gibi, cömertlikle israf, vakar ile kibir gibi bir birinden farklıdır. Bir siyasi partiyi, bir lideri, bir belediye başkanını veya milletvekilini beğendiğinizde, desteklediğinizde, oy verdiğinizde, çalıştığınızda, yani “sadık” olduğunuzu, onla birlikte yol yürüdüğünüzü söylersiniz. Bir siyasi partiyi desteklemek, bir ideolojiye inanmakta böyledir…

 

Son günlerde AK Parti’ye gönül verenlerde bu kafa karışıklığı yaşanıyor...

 

***

 

Şike yasasıyla, daha doğrusu bu yasayla, “şike yaptığı kesinleşen” belli bir kesime “ceza indirimi” sağlanıyor…

 

Hem de “şike davası” sürerken…

 

TBMM’de kabul edilen yasa değişikliği, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından “bir kez daha görüşülmek üzere” meclise iade edildi. İkinci kez, “aynen” kabul edildi. Oysa cumhurbaşkanı, bu yasanın toplumun vicdanını rahatlatmadan öte, yaralayacağını iyi biliyordu…

 

Elbette her yasa “toplumun vicdanını rahatlatacak” diye bir kural da yoktu. Ancak, bugün değilse de yıllar sonra sağlıklı değerlendirme yapıldığında, bu değişikliğin ülkenin, insanların ve özellikle de “mağdur bir kesimin” faydasına yapıldığı anlaşılmalı.

 

Bunda böyle bir şey yok…

 

Sadece süren bir davada alınacak cezanın yükünün azaltılması var…

 

Suçlanan, aç ve açıkta kaldığı için bir dilim ekmek çalıp, çocuğuna kavuşturmaya çalışan baba değil…

 

Kundaktaki bebeğe süt alamayan annenin, marketten aşırdığı bir şişe sütün davası da değil…

 

Baklava çaldığı için 24 yıl hüküm giyen bir çocuğun kurtarılması da değil…

 

Bu çok farklı…

 

Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim” diye her spor salonuna yazdırılan Atatürk’ün sözüne karşılık, “ahlaki olmayan” yolla galibiyet veya mağlubiyeti belirleme çabalarıdır…

 

Bunun için “çeteleşme” de olabilir, “eli silahlı” başka eylem de…

 

Ama hepsinde “para” var ve karşılığında da “kazanma” hırsı…

 

Üstelik de “şike yasası” olarak bilinen yasa, AK Parti döneminde ve bu spor camiasının “onayı alınarak” yapılmış bir düzenleme…

 

O gün unutmuşuz, başımıza geleceğini bilememişiz” tavrıyla “suçluyuz/suçlular ama bari cezası az olsun” çabaları ahlaki değil…

 

Burada AK Partili olup olmamanız, bu ahlaki olmayan durumu sorgulamanızı etkilememeli.

 

Bir lideri veya partiyi desteklemek, bir başka deyişle sadakatle bağlı olmak, gören gözünü kapatıp, kalp gözünü de kör etmek değildir.

 

O zaman sizin sadakatiniz, çoktan taassuba dönmüş demektir…

 

Doğru olanı sonuna kadar desteklediğiniz gibi, yanlış olana da sonuna kadar karşı çıkmadığınız zaman, karşınızdaki bir siyasi parti veya lider olmaktan çıkar, diktatör haline bürünür…

 

***

 

Birkaç gündür Twitter’e yazdıklarım, köşeme aldıklarımla beni “sadakatsizlikle” suçlayanlara verecek çok cevabım var…

 

Hayatım boyunca taassuptan kaçındım ve asla “körü körüne” bağlı olmadım…

 

Yazarlığım boyunca da “doğru” bildiğimin ardından gittim, yanlış olanın da karşısında durdum. Bunun bedelinin ne olduğuna bakmadan, cürümünü de göğüsleyerek yaptım.

 

Yoksa, nasıl “doğru” olmayı savunur, nasıl “demokrat” duruş bekleriz…

 

Sadakatle taassubun ayrımını bilmeyenler, “sevgiyle yağcılığı”da ayıramıyorlar…

 

Bir partiyi, lideri veya başka bir siyasiyi destekleyenler, “soytarı” olmayı değil, “destekçi” olmayı kabullenmeleri gerekir…

 

Şike yasası, bir başka deyişle de “şike yapanları kurtarma” yasası, AK Parti’nin duruşuna, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğine yakışmadığı gibi “ahlaki” de bulunmuyor…

 

O zaman AK Partililerin “bu yasayı savunma” pozisyonuna geçmelerine gerek yok…

 

Kaldı ki, bu yasaya neden gerek görüldüğü, neden değiştirilmeye çalışıldığı, kimi veya kimleri korumaya aldıkları da izah edilemiyor…

 

AK Partililer olarak buna nasıl sadakat göstereceksiniz?

 

Yanlış olana “yanlış” demekten çekinmediğiniz zaman, taassuptan arınmış, sadakatle bağlı olmuş olursunuz…

 

Hani Hazreti Ömer bile adaletten ayrılsa, “kılıcımızla düzeltmeye” ahdetmiştik…

 

Ne oldu, “AK Parti” bundan muaf mıydı?

 

***

 

Twitimden seçmeler

 

Ergenekoncular mı daha az suçlu, şikeciler mi, cübbeli Ahmetçiler mi? Ya şundandır, ya bundan…