Çok fazla şeylere sahip olmak adına, elimizde ve avucumuzdakinden de olduk. Zengin olduk, kazandık, ama kazanırken de kaybettik. Bankalar vesilesiyle, zengin olurken, hem bu fani dünyada hem ebedi dünyada kaybedenler olduk.

Birbirimizden uzaklaştığımız andan itibaren, kapitalizmin gönüllü esirleri olduk ve çarkın dişlileri arasında ezildik, büzüldük, yok olduk. Az veya çok borçlandık. Belki de bütçemiz oranında borçlandığımızı düşündük. Sonra borcu ödemek için, gece-gündüz demeden, zor-kolay demeden, daha çok çalıştık. Çalışmanın yanı sıra, “aman işsiz kalıp, borcumuz katlanmasın, ona-una muhtaç olmayalım!!” diyerek, bin bir türlü haksızlığa, zorluğa, zorbalığa, haksızlığa ve zulme, nahoş durumlara katlandık. Hayatımız ipotek altında olarak, bankalara ömür boyu borçlu hale geldik.

Bir taraftan bankalara bu kadar borçlananların yanında, bankalara giderek; “ danası ver, anası kalsın” diyenler de yok değil. Sohbet anlarında da insanlığa, doğruluğa, dürüstlüğe laf kondurmayanlar, maalesef insanî değerlerden yoksun olarak, sözde kaliteli bir hayat ve standartları yüksek bir yaşam sürdüklerini düşünüyorlar. Bankalar da bu zaaftan faydalanıyorlar.

Kimse bankalara borçlu değilim, borcum yoktur diyemez. ( belki istisnalar olabilir) Bankalardaki mevcut çalımlı, alımlı, güzel ve diksiyonu düzgün, hoşsohbet bayanlarla, âdeta tıslımlayarak, gittikçe borçlandırdılar sizi.

Kimi insan, ölürken bile borçlu olarak mezara giriyor.

Her iki dünyası da gidiyor inananlar için.

***

A`dan Z`ye her şeyden hesap sorulacağını haber veriyor Kur`an. Bazen soruyorlar, yapmamamız gerektiği halde yaptıklarımızdan mı, yoksa yapmamız gerektiği halde yapmadıklarımızdan mı? Her ikisinden de sorumlu olduğumuz bir mükellefiyetimiz var. Öyle değil mi?

***

Bazen bir şeyler yapılacağı zaman ya da yenileceği zaman; “Aman, ölüm var mı, yok mu? Boş verrr!!!” diyerek, büyük bir ahmaklığın ve aymazlığın içerisine gark oluyoruz. “Evet, ölüm var ve haktır, peki ya sonra?…” Miskal-ı zerre kadar yapılanın hesabının görüleceği o yerde; Hesap, Mizan, Sorgu, Sual, Sırat, Ğayya’da var.

Vereceğin sınavım sonucuna göre, Cennet var, Cehennem da var.

Tamam mı?

***

Omurgayı inşa etmeye çalışan omurgasız insanların, hal ve ahvallerine bakmadan sürekli omurgadan bahsetmelerine anlamak ev anlam vermek mümkün değil.

***

Babam derdi: “oğlum biriyle ne kadar samimi olursan ol, ne kadar muhabbet edersen et, kesinlikle bütün sırlarını söyleme, %1 ‘i de olsa sana kalsın. Günü gelir, aranız bozulduğunda; seni de satar, sırrını satar düşmanına.”

Büyüklerin söylediklerinde muhakkak bir gerçeklik payı vardır. Demek ki bazı şeyler tecrübeyle sabittir. Dikkat etmekte ve dinlemekte fayda var.

***

Bir insan, bu zamanda neden cep telefonu kullanmaz!!! "Telefon kullanmasını bilmiyordur!!" diyeceğim ama, geçen gün hiç okuması yazması olmayan yaşlı bir teyzeyi de görünce "o olamaz!" dedim, ya da "olsa olsa uçan kuşa aşırı borçlu olmasındandır" sanırım. Çünkü borcu olanlar kendisine ulaşamasın diye. Peki ya gece yarılarına kadar eve gitmemelerine ne demeli!! Haksız mıyım?

***

Öyle dengesiz, tutarsız ve sonradan görme ev sahipleri var ki... Sonradan zengin oldukları için, kat kat evler yaparlar. Keyiflerine göre kiraya verirler. Hem kalabalık aileye vermezler, bekâra vermezler, sadece yeni evlilere verirler, yoksa da boş bırakırlar. Hem kiraya verseler de, misafiriniz az gelsin, merdivenleri inip-çıkarken ses yapmayın, eve bir çivi bile çakmayın, kapıyı sertçe kapatmayın... Oldu canım, var mı başka sıkıntın!! Ha bu arada unutma!!!! Allah sana nasıl verdiyse ( zenginliği de muallak ya !!, Faiz, tefecilik ...), bir an da da öyle alır, cıbıldık kalırsın ulu orta yerde. Farkın da bile olmazsın, ona göre, o bakımdan yani!

***

Şu "Sebo-Sebastian veya başka isimli olanlar" dedikleri var ya!

İki ayaklı mı, dört ayaklı mı, yoksa yoksa tek ayaklı mı?

Ölümlü mü kalımlı mı, fiyakalı çalımlı mı?

Son zamanlarda bu türler çoğaldı da...

Bir bilen var mı?

 

Kerim BAYDAK

[email protected]