Adıyaman’ın bir tarım kenti. Çalışma yaşamındaki Nüfusun yüzde 85’i tarımla uğraşıyor. Nüfusun ancak yüzde 15’i sigortalı bir işte çalışıyor, düzenli bir gelir ve sosyal güvenceye sahip. Sigortalı çalışanların büyük kısmı da asgari ücretli.

Adıyaman merkezi ziyaretim sırasında TPO karşısındaki dolmuş durağında sıra bekleyen şoförler arkadaşları ziyaret ettim. Sohbetimizde ağırlıklı olarak tarımın sorunlarını tartıştık. AKP’ye yakın olduğunu sandığım bir hemşerim, “AKP’nin tarım politikalarını eleştiriyorsunuz. AKP’nin çiftçiyi mağdur ettiğini söylüyorsunuz. Peki, çözüm nedir” diye bir soru sordu.  
Soru, son derece haklı ve yerinde bir soruydu. Mademki AKP’nin tarım politikasının çiftçiyi yoksullaştırdığını ve mağdur ettiğini söylüyordum. O zaman tarımda verimi ve kaliteyi artıracak, üretilen ürünün değer fiyatına satılmasını sağlayacak ve çiftçinin durumunu iyileştirecek, yaşam kalitesini yükseltecek alternatif bir tarım politikası önerimin de, olması gerekiyordu. Aksi halde AKP’nin tarım politikasını eleştirmenin bir anlamı ve değeri yoktu. 
Tarımda verimi artıracak ve ürün kalitesini yükseltecek önerimi anlatmadan önce iki önemli tespit yapmam gerekiyor.
 
Birincisi, Türkiye’de tarımda girdi fiyatları çok yüksek olduğu için üretilen ürünün hem maliyeti yüksek hem de kalitesi düşük. Bu nedenle de Türk çiftçisi, yabancı ülkelerin çiftçileri ile rekabet edemiyor. Yani Türk çiftçisinin en büyük sorunu, tarımda girdi fiyatlarının yüksek oluşudur. 
 
İkincisi, tarımda yeterli verim alınmazsa, halkınız yeteri kadar beslenemez. Sağlıklı bir toplum olunamaz. 
 
Önemli bir atasözü var.
Tarlaya ne ekerseniz onu biçersiniz.
Yani tarla kendiliğinden ürün vermez.
 
Tarlayı sürmeden tohum ekilmez.
Ekilse de, tohum yetişmez.
Yanı tarlayı yeter oranda süremezseniz, istediğiniz verimi alamazsınız.
 
Tarla, iki yerine dört defa sürülürse, toprak daha çok hava ile temas eder.
Tarla daha çok ürün verir.
Tarlaya iki çapa yerine dört çapa vurulursa, verim artar. 
Bir yerine iki, iki yerine dört ürün alınır. 
Bu bağlamda tarımda verimi etkileyen en önemli iki girdiden birisi motorindir (mazottur).
 
AKP iktidara geldiğinde (3 Kasım 2002) bir litre mazotun fiyatı, 940 kuruştu.
Bu gün ise bir litre mazotun fiyatı, 4 lira 52 kuruş (10 Eylül 2012 tarihi itibariyle).
Yani AKP’nin iktidara geldiği Kasım 2002- Eylül 2013 arasında, mazotun fiyatı, 4.8 kat artmıştır.
 
4.52 TL olan bir litre mazotun:
1.53 TL’si (yüzde 33.96’sı), rafineri çıkış fiyatı, yani mazotun maliyetidir.
1.70 TL’si (yüzde 37.73’ü), Özel Tüketim Vergisi’dir (ÖTV).
0.58 TL’si (yüzde 12.94’ü), Katma Değer Vergisi’dir (KDV).
0.59 TL’si ise, diğer vergilerdir.
 
Görüldüğü gibi bir litre mazotun maliyeti, 1.53 TL’dir.  
Maliyetin dışındaki 2.97 TL, mazottan alınan vergilerdir.
 
Eğer çiftçinin kullandığı motorinde, Özel Tüketim Vergisi (1.70 TL) alınmazsa, çiftçi bir litre mazotu, 2.82 TL’ye, alacaktır.   
Mazotu daha ucuza alan çiftçi, tarlayı iki yerine dört defa sürebilecektir. 
İki çapa yerine dört çapa vuracaktır.   
İki defa ilaçlama yerine dört defa ilaçlama yapabilecektir.
Tarla da bir verim yerine, iki verim alınacaktır. 
Bir verim yerine iki verim alacak olan çiftçi, devlete bir vergi veriyorsa iki vergi verecektir. Devlet çiftçinin kullandığı motorinden almadığı Özel Tüketim Vergisi’ni (ÖTV), artan tarım ürünü satışından alacaktır. 
Böylece hem devlet vergi kaybı uğramamış olacaktır.
Hem de çiftçi daha çok kazanacaktır.
Daha çok kazanan çiftçi yoksulluktan kurtulacaktır ve zenginleşecektir. 
Zenginleşen çiftçinin yaşam standardı yükselecektir.
 
Çiftçinin kullandığı mazotta ÖTV almayan devlet, tarım ürünü ithal etmekten, ithal ettiği tarım ürünlerine döviz ödemekten kurtulacaktır.
Özetle bir taşla iki kuş vurulacaktır.
Hem çiftçi zenginleşecektir.
Hem de devlet zenginleşecektir.