Zaman, tasavvufta yalnızca saatlerin ilerlemesi değildir. Zaman, insanın kendisiyle yüzleştiği bir aynadır. Her an, Allah’ın “ol” emrinin taze bir tecellisidir. Bu yüzden hakikat ehli için zaman, tüketilen değil; şahit olunan bir emanettir.

Yeni bir yılın gelişi de bu anlamda yalnızca takvim yapraklarının değişmesi değildir. Bir yılın bitmesi, insanın kendi iç yolculuğunda nerede olduğunu fark etmesi için bir duraktır.

Tasavvuf, “hangi takvim” sorusundan önce şunu sorar:

“Bu zaman sende neyi değiştirdi?”

Zamanın Sahibi Kimdir?

Tasavvuf ehli bilir ki zamanın kendisi kutsal değildir; zamanı yaratan kutsaldır. Gecenin, gündüzün, ayların ve yılların değeri; Allah’ın kudretine işaret etmelerindendir.

Bu yüzden yeni bir yıl:

Bir ibadet değil,

Bir inanç göstergesi değil,

Bir fark ediş anıdır.

Kul için önemli olan; yılın adı değil, yılda neyin dirildiği ya da neyin öldüğüdür.

Yılbaşı Kutlamak Günah mıdır?

Tasavvuf, meselelere “haram–helal” cetveliyle değil, niyet terazisiyle bakar.

Eğer bir insan:

Yeni yılı kibirle, israfla, nefsin taşkınlığıyla karşılıyorsa
bu, yılbaşı olmasa da nefsîdir.

Ama eğer bir başkası:

Şükürle,

Dua ile,

Sessiz bir iç muhasebe ile
yeni bir zamana adım atıyorsa, burada günah değil idrak vardır.

Çünkü tasavvufta amel, niyetten kopuk değildir.

Hakiki Takvim: Kalbin Takvimi

Bazı insanlar her yıl değiştirir ama hiç dönüşmez.
Bazıları ise bir gecede uyanır.

Tasavvuf der ki:

“Asıl yılbaşı, kalbin gafletten uyanışıdır.”

Yeni yıl; kulun kendine şunu sorması için bir vesiledir:

Bu yıl Allah’a daha mı yaklaştım?

Yoksa kendimden daha mı uzaklaştım?

Cevap buysa, takvim sadece bir bahanedir.
Ama hikmetli bir bahanedir. IRMAK SUNA BİNİCİ