Ne güzel bir seçim sürecine girilmişken ve herkes 12 Haziran’da gerçekleşecek olan genel seçimlere odaklanmışken, devlet soğuk yüzünü göstererek her şeyi altüst etti.

            Tabiri caiz ise pazartesi akşamı Yüksek Seçim Kurulu (YSK) adeta seçim sürecine el koydu!..

Bir grup demokrat insan, henüz başörtülülerin seçilme hakkını talep ediyorken, YSK, BDP’li Kürtlerin seçme hakkına el koyarak bütün umutları suya düşürdü.

            Seçimin hemen akabinde mecliste BDP grubunu oluşturması beklenen sekiz bağımsız milletvekili adayın, hatta toplamda on iki adayın başvurusu veto edildi.

            Aslında YSK, birçok seçim sürecinde bu tür sorunları çıkarmakla antidemokratik eylemlere hep imza atıyor:

            Daha önce Konya’dan bağımsız aday olan Milli Görüş lideri merhum Necmettin Erbakan ve şu an Başbakan olan R. Tayyip Erdoğan gibi isimler de elle tutulabilirliği olmayan gerekçelerle veto edilmişlerdi.       

Önümüzdeki günlerde gerçekleşecek olan seçimlerde başvurusu veto edilen adaylardan ikisi; 2007 seçimlerinden sonra hali hazırda milletvekili olan Sebahat Tuncel ve Gülten Kışanak.

            Ancak YSK, 2007 yılında milletvekilliğine uygun bulduğu bu iki ismi, 2011 yılında uygun bulmuyor!

            Allah aşkına böyle bir mantık olur mu?

            Daha dört yıl önce verdiği kararı, dört yıl sonra yanlışlaşmak en başta bir yargı kurumuna yakışmıyor.

            Yargının özellikle son zamanlarda buna benzer durumlara hep düçar olduğuna kamuoyu şahit.

            Biraz geriye doğru yol alındığında, yargının nedenli antidemokratik söylem ve eylemlerin odağında bulunduğu ve hatta bağımsız kalması gerekirken, bağımlı hale geldiği çok iyi bilinir:  

            28 Şubat sürecinde kimlerden brifing alındığı henüz hafızalardan silinmiş değil.   

            Anayasa Mahkemesi’nin Yargıtay’ın, Danıştay’ın ve YSK’nın bazı kararları toplumu bezdiriyor gayrı.  

            Sırası gelmişken sormak istiyorum; başkasına ait olan ve hatta çok kişi tarafından okunurken sakıncalı görülmeyen bir şiiri, Başbakan Erdoğan okuyunca neden sakıncalı görüldü?

            Eğer kanunlar herkes için geçerliyse, bu çelişki neyin nesi?

Sözün özüne gelirken, YSK tarafından milletvekili adaylarının veto edilmesiyle birlikte; toplumun bir kısmının seçme hakkı engellenerek demokrasiye darbe vuruldu. 

            Eğer kendi kendini yönetmenin adına demokrasi deniliyorsa, YSK’nın kararından sonra demokrasinin tartışılması gerekir.

            Bütün bunlardan sonra insanın aklına şu soru geliyor; harbiden siyasetçiler mi bu ülkeyi yönetiyor, yoksa yargı mı..?

Eğer siyasetçiler ülkeyi yönetiyorsa, neden vekil adayların seçilme hakkı veto ediliyor?

Neden havadan sudan bahanelerle birçok siyasi parti kapatılıyor?

Yok eğer milletin iradesini parlamentoya yansıtacak olan siyasetçilerin, seçilmesine yargı engel oluyorsa, o zaman ülkenin yönetimi kimde?       

Kafamızdaki bu sorular cevapsız kaldıkça, herhalde temsili demokrasiden söz edemeyiz.

Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…

 

 

      Bilal KARADAĞ

[email protected]